Esrarlar olduğu gibi kalacak; acılar, melankoli olduğu gibi kalacak, ama bu bitimsiz olumsuzluğu önünde sonunda dengeleyecek olan, ondan çıkardığımız olumlu çalışmalar, yapıtlar olacak... Yaşam cici çocuk masallarındaki ya da orta halli papazların bildik vaazlarındaki kadar basit ve karmaşıklıktan uzak olsaydı, başarıya ulaşmak pek kolay olurdu. Oysa gerçeklik bambaşka, her şey sonsuz derecede karmaşık ve doğada siyah ile beyaz nasıl kesinlikle birbirinden ayrı değilse, yaşamda da doğru ile yanlış kolayca seçilebilecek gibi uzak değil birbirinden. Kapkara siyahın içine düşmemeli insan, bilinçli kötülük demek çünkü bu... Aynı şekilde, yeni badanalanmış bir duvarın bembeyazından da kaçınmak gerek, çünkü bu da iki yüzlülük ve sonsuz kendini beğenmişlik demek. Aklın yolunu, özellikle de vicdan yolunu -aklın en yüksek, en yüce aşaması olan vicdan yolunu- cesaretle izlemeye çalışan, dürüst olmak için elinden geleni yapan kişi, sanırım hiçbir zaman yolunu toptan şaşıramaz - bir sürü yanılgıya düşecek, engellerle karşılaşacak, kusursuzluğa erişemeyecek olsa da...
Sayfa 108 - 109 / YKYKitabı okudu
Filozof Olamamın Binlerce Sebebinden Sadece Birkaçı
Çocukken eniştemin "büyünce ne olacaksın" sorusuna "filozof" diye karşılık verdiğimde, annem elindeki örgüden kafasını hiç kaldırmadan şu yorumu yapmıştı: " Ben hep diyorum size geri zekalı bu çocuk" Annem gibi elişiyle uğraşan teyzem devam etti sonra : " Benim oğlanlar da salak ama inan bunun kadar
Sayfa 43 - Ketebe Yayınları 1.baskı
Reklam
-Her kadının çocuk doğurması gerektiğini iddia eden toplumsal varsayım kısmen kadınlarla insan bedeni arasındaki sıkı ve asli bağıntıya dayanır: Kadınlar, üreyebilen, hamile kalan, çocuk doğuran ve emziren bedenleri sebebiyle tabiatla özdeşleştirilir, ki bu doğada hayvani olarak nitelendirilir. Buna bağlı olarak kadınların bedenleri, hamile kalıp kalmamasına bakmaksızın, en hassas biçimde hayatlarının mahiyeti ve varlığının gerekçesi olarak çocuk doğurma kapasitesiyle yargılanır. "Bütün hayatların annesi" olarak algılanırlar, hayatın akışıyla doludurlar ve hayatta kalmak için mücadele ederler. Şüphe edilmeyen varsayım, kadın anatomisinin üreme potansiyeli yüzünden kadınları anne olmaya mecbur bıraktığı için kadınlara biçilen bu kıymet, onları tabiatın tuzağına düşürür; kadınlar kaderci bir emirle pasif bir biçimde yönetildiği için çocuk doğurmaktan başka seçenekleri kalmaz. Diğer bir deyişle ve pek çok feminist yazar tarafından ifade edildiği üzere, toplum kadınları kalmaya ve doğurmaya ikna etmek için biyolojik zulüme kadar uzanan "tabiatın dilini" kullanırken, tarihi ve kültürel kavramlar, biyolojik cinsiyetine göre kadınları hayali bir seçimsizliğe hapsediyor.
İlk bakışta öyle çok da olağanüstü gözükmeyen birkaç sözcük: “Anne, işte oğlun” ve “İşte annen.” Grekçe metinde ilk ‘anne’ sözü için kullanılan sözcük ‘kadın’ anlamına gelmektedir. Bizim kayıtlarımıza geçtiği üzere İsa çarmıhta ikinci kez konuşuyordu. Yalın, kısa sözlerdi bunlar, ama iki bin yıldır O’nun kimliğini anlamamız açısından bize farklı
3 MAYIS'I ÜÇ İSİMDEN DİNLEMEK Hakan Paksoy, Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Prof. Dr. İskender Öksüz ve Sadi Somuncuoğlu Hakan Paksoy (HP): Millî Düşünce Youtube kanalı izleyicilerini selamlıyorum. Bugün önemli bir konuyu, Türk siyaset ve fikir hayatında ve devlet hayatında önemli olmakla birlikte çok da fazla üzerinde durulmayan bir olayı
Ötekilerin Felsefe Tarihi: Eskil Çin Düşüncesi Üstüne
Eskil Çin felsefesi, Çin’in 21. yüzyıldaki yükselişine dek, felsefe tarihinde eskil Yunan merkezli felsefe tarihyazımlarına bir ek gibi görülüyordu ve sık sık bu felsefenin ‘Batı’nınki gibi çağdaş, ileri, gelişkin vb. olmadığı satıraralarından sezdiriliyordu. Her tür resmi tarihyazımının marazlarından felsefe tarihyazımı bile muaf değil. Batı,
Reklam
35 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.