Medeniyetin beşiği olarak görülen Atina’da kadınların tüm hayatları toplumdan yalıtılmış şekilde evlerinin sınırları içinde babalarının, kocalarının ya da erkek çocuklarının kontrolü altında geçerdi. On iki, on üç yaşına gelen kızların evlenmesi beklenirken, kızların kocalarını seçmesine izin verilmezdi. Evlilik, babanın izni ile yapılırdı ve boşanma tek yanlı olarak erkeğe verilmiş bir haktı. Miras, sadece erkek çocuğa bırakılır ancak erkek ço-cuk olmadığı durumda kız evlada kalırdı. Bu durumda da malların yönetimi ya kocada ya da vaside olurdu. Erkekler ve kadınlar ayrı ortamlarda ayrı hayatlar yaşar, erkekler ortak alanlarda yaşama özgürlüğüne sahipken ”saygıdeğer” kadınlar evlerinde otu-rur, ev işleri, çocuklar ve günlük işlerle ilgilenirlerdi. Evdeyken de sokaktan uzak odalarda yaşarlar, evlerinde bile genellikle yakın akraba erkekler dışında başka erkeklerle görüşmezlerdi. Dışarıda yapılması gereken işler daha çok köleler ve hizmetliler tarafından yapılırdı. Bir kadının alt sınıftan olduğu, teninin yanıklığından anlaşılırdı; üst sınıftaki kadınların tenleri beyaz olurdu. Belirli dini günler ve kutlamalar için dışarı çıktıklarında ise kendilerine hep eşlik edilirdi ve yabancı erkeklere gözükmezlerdi. Öte yandan fakir ailelerdeki kadınlar, çarşıda ve pazarda çalışıp aileye katkı sağladıklarından zengin kadınlardan daha kolay dışarı çıkabilirlerdi. Kadının en önemli görevi çocuk doğurmaktı. Kızlar için en uygun özellikler sessizlik ve itaatkarlıktı. Kadınların siyasal hakları da bulunmazdı, ne kadar soylu olurlarsa olsunlar siyasete karışamazlardı.