Arslan yabgu ile bozuşmuş oldukları halde yine de ona ve mevkiine saygı gösteriyor; daha mütevazı, fakat çok ihtiyatlı hareket ediyorlardı. Ars­lan yabgu’nun sahneden çekilmesi üzerine Tuğrul ve Çağrı beyler artık Sel­çukluların rakipsiz reisleri oldular. Bununla beraber Arslan’ın esâreti ile diğer amcaları İnanç (Musa) Bey’i yabguluk makamına getirmek istiyorlardı. Kaynaklarda bazan İnanç yabgu, bazan Musa yabgu ve bazan da sadece Yabgu adı ile kaydedilen ve çok defa da başka şahıslar sanılan İnanç Bey pek sâkin bir tabiata sahip idi ve dirâyetli yeğenlerine uyar ve onlar ile birlikte hareket ederdi. Bu davranışı sebebi ile eski müellifler onu Tuğrul ve Çağrı beylerin üçüncü kardeşi sanmışlardı.
Osmanlı Beyliği
Özetle, Osmanlı Beyliği, kesinlikle gazî Osman Bey tarafından kurulmuş, Orhan zamanında bir sultanlık halinde gelişmiştir. Sultan unvanını alan ilk Osmanlı hükümdarı Orhan'dır (1336).
Reklam
Vurgulanacak şey ise Türkçede, sihir öncesi dönemin yadigârı olarak, bükü/bügü sözcüğünün bilgin, akıllı, hâkim anlamına gelişidir. Bu sözcük bilgi ile birleştirilerek bükü bilge denir. Bu, ikinci Göktürk kağanı Kapgan'ın ve Maniheyliği kabul eden üçüncü Uygur kağanının lakabı olarak geçer.
Sayfa 47 - KriptoKitabı okudu
Derin düşünen adam deruni işleri bilir, derunu bilen maddeyi de bilir. Maddeyi bilen, kimyaya vakıf olan kimse de ilacı, iksiri bilir.
Sayfa 43 - KriptoKitabı okudu
Yine sustu. Aşağısını söylemek işine gelmemişti. Feridun Paşaların kendisine “safa geldin”e gelmediklerinden dolayı hiddetini hayli galiz şekilde izhar etmişti. Ve sonra kamptaki talebelerin ne yaptıklarını sormuştu. Bütün bunların Haşim gibi bir delikanlıya söylemek belki bir mesele çıkarır. Fakat susmanın da şüpheyi davet edeceğini hissetmiş olacak ki, birdenbire o günün kendince tuhaf bulduğu başka bir hâdisesini anlatmaya başladı: — Sungur Bey aşağı yukarı dolaşırken Tatar Osman’ın refikası keçiyle geçti. Hepsi merak etti. Bana kim olduğunu sordular. Söyleyince Sungur Bey: “Vay bizim Osman Kaptan’ın karısı” diye hatunun önüne atıldı. Bir şeyler söyledi, galiba toka etmek istedi. Malum ya, hatun kul cinsi, aklı eksik, çetrefil. Birdenbire: “Yıkıl karşımdan kaptan paşa çıplağı herif!” diye bağırdı. Ve keçi hanımından işaret bekliyormuş gibi, hemen Sungur Bey’in karnına bir tos vurdu. Bu hayvan şeytan mıdır, nedir bilmem. Nereden çıkıntılı bir şey görse tos vurur. — Sungur Balta kızmış olacak. — Hâşâ. Bilakis çok nezaket gösterdi.
Topal Osman Ağa'nın Ali Şükrü Bey'i sözde şahsi kızgınlık ve düşmanlığından dolayı öldürttüğüne dair iddialar ne kadar gerçekçidir? Aksi halde bu cinayetin şahsi bir nedenden dolay işlenmediğini akla getiriyor. Ali Şükrü Bey'in cesedinin bulunduğu yer Mühye Köyü civarında bir tarla mı, yoksa Dikmen Bağlan civarında dere kenarında bir kayanın altı mı? Tanin muhabirinin bizzat gidip gördüğü ve haberinde bildirdiği yer diğer kaynaklarda geçen yerden farklı gibi görünüyor. Daha da önemlisi aynı muhabir yarı çıplak bir cesetten bahsederken, diğerleri cesedin paltoya sarılı olduğunu söylüyorlar. Şimdi Ali Şükrü Bey'in cesedinin elinde sandalye ayağı ve kilim parçasının bulunması paltosunda kahve lekelerinin bulunması normal bir durum mudur? TBMM'deki bir mebusu öldürenler böylesine somut delilleri, âdeta kartvizit bırakır gibi, arkalarında ne için bıraksınlar? Sandalye ayağı veya kilim parçasını ceset üzerinde bırakmak bir unutkanlık mı yoksa dikkatsizlik midir? Bu bir hata mı, yoksa kendilerine hiçbir şey olmayacağına dair duyulan aşırı güven midir? Ya da tam tersine sonrasında bir delil üretme midir? Burada çok daha önemlisi Muharrem Çavuş'un, bu evde yapılan ilk araştırmada bir şeyin bulunamadığı iddiası, meseleyi içinden çok daha çıkılmaz bir hâle getiriyor. Bütün bunlardan hangi doğrudur?
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.