i
iktitâl: (a.i.) birbirini öldürme. iktivâ': (a.i.) hek. dağlama, dağlanma, kızgın demirle, cehennem taşıyla vücûdun bir yerine dağ vurma. ilhân: (f.i.) [eskiden] Moğol hükümdarlarına verilen unvan. imtinâ': (a.i. men'den) 1. çekinme, geri durma. 2. imkânsızlık, olamayış. imtirâ': (a.i.) 1. şüphe etme, şüphelenme. 2. tereddüt, kararsızlık.inhimâk (a.i.) ahmak gibi görünme. inhimâk: (a.i.c. inhimâkât) bir şeyin üzerine fazla düşme, ziyâde düşkünlük. insâf: (a.i.) 1. merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet. intibâh: (a.i.) pişme.intiâz (a.i.) 1. kuvvetlenmekıvama gelme. 2. kalkma. intibâh: (a.i.) 1. uyanma, uyanıklık. 2. gözaçıklığı. 3. sinirlerin ve uzuvlann harekete gelmesi, uyanması. îrâ': (a.i.) 1. iyilikte bulunma. 2. çakmaktan ateş çıkma, parlama. i'râ': (a.i.) soyma, çıplak bırakma. ismet: (a.i.) 1. ma'sumluk, günahsızlık, temizlik. 2. haramdan, namusa dokunur hallerden çekinme. 3. erkek ve kadın adı. ispergam: (f.i.) bot. fesleğen. (bkz: isperhem). isperhem: (f.i.) fesleğen, (bkz. ispergam). [Arapçası "daymurân" dır]. istâre: (f.i.) yıldız, (bkz: kevkeb, necm, sitâre). işâ-eyn: (a.i.c.) akşam ile yatsı zamanları.ittirâ' (a.i.) solma.
Kadınların kamu hayatına katılımı açısından ilk dönem Osmanlı toplumunun müsbet bir model oluş­turduğunu görüyoruz. Göçebe Türkmen aşiretleri ara­sında kadının toplumsal etkinliği benimsenmiş ve ona hayatın her safhasında rahat hareket etme imkanı sağ­lanmıştır. Belki de bundan dolayı üretim ve sanat faaliyetleriyle meşgul olan kadınlardan, zaviyelerde şeyh olan kadınlara kadar her alanda 'iş'lerini ' cinsiyet'le­rinin önüne koyabilmişlerdir. Aslında kadının konu­munu tüm toplum yapısından bağımsız düşünmek mümkün değildir.
Reklam
İslam’da erkek dört kadına kadar evlenme hakkına sahipse de Osmanlı’da bu pek tatbik edilmiş değildir. İki eşli erkeklere rastlanmakla beraber ekseriyet tek eşlidir.
Osmanlıda kadın olmak çok zordu. Kadın esirlerin alınıp satıldığı pazarlar vardı... Osmanlıda kadın-erkek ilişkileri, dinsel hukuka göre belirlenmişti. Evlenmede 1917'ye kadar yaş sınır yoktu... Çokeşlilik yaygındı. Evlenmede kadının iradesi söz konusu değildi. Boşanma erkeğin isteğine bağlıydı... Kadın, toplumda erkekten gizlenmeye, peçe ve çarşafa kapanmaya, kafes hayatı yaşamaya zorlanmıştı. Osmanlı'da kadının, erkek doktor tarafından muayene edilmesi bile tartışılırdı. Bu durum, kadın doktorun olmadığı bir toplumda kadının ölüme terk edilmesi demekti.
j
jegand: (f.i.) 1. yırtıcı hayvanların korkunç sesi. 2. sağlamlık, (bkz: metânet, rasânet). jegar: ("ga" uzun okunur, f.i.) 1. pas, küf. 2. nâra, yüksek ses. jerf, jerfâ: (f.s.) 1. derin. jülîde: (f.s.) 1. karmakarışık, dağınık [saç], [çok zaman "saç" hakkında kullanılır]. 2. i. kadın adı.
S
sabâ: (a.i.) 1. gün doğusundan esen hafif ve lâtif rüzgâr. sa'deyn: (a.i.c. sa'd'dan) astr. "iki uğurluları Venüs (Zühre) ile Jüpiter (Müşteri) gezegenleri. sea: (a.i.) fels. güç, iktidar, fr. capacite. serhân: (a.i) kurt, canavar. Sermâ: (f.i.) kış, soğuk, (bkz: şitâ). Seyhân: (a.h.i) l. Ürdün'ün ötesinde, Hz. Musa'nın mezarı bulunduğu şehir. 2. Adana ovasını yararak iskenderun körfezine dökülen nehir. 3. erkek ve kadın adı. sitâre: (f.i.c. sitaregân) 1. astr. yıldız, (bkz: ahter, kevkeb, necm). 2. talih, kader, baht. sûhân-ı rûh: ömür törpüsü. Sühâ: (a.i.) 1. astr. Büyükayı yıldız kümesinden en küçük yıldız, [eskiden, gözlerin görüş derecesi bu yıldızla tecrübe olunurmuş]. 2. erkek adı. süheylâ: (a.i.) 1. yumuşacık huylu kadın. 2. kadın adı. Süreyyâ: (a.h.i.) 1. astr. Ülker yıldızı, [semânın kuzey yarım küresinde Sevr burcunun en parlak yıldızı olan Eddeberân'ın ilerisinde ve Feres-i A'zam istikametinde görünen güzel bir yıldız kümesi (Pleiades)]. (bkz: Pervîn).
Reklam
298 öğeden 301 ile 298 arasındakiler gösteriliyor.