Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
372 syf.
·
Puan vermedi
·
20 günde okudu
Ayşe Kulin'un kaleminden çıkan bu roman, Osmanlı İmparatorluğu'nun son sağlık bakanı Fazıl Reşat Paşa'nın kızı Selva ile Musevi genç Rafael'in yasaklı aşkını ve savaşın kargaşasında yaşanan dramı ustalıkla işliyor. Ailelerinin karşı çıkmasının ardından dışlanan çift, Nazi Almanyası'nın gölgesinde umutsuzca sığınacak bir liman ararlar. Fransa'ya kaçsalar da, savaşın patlak vermesiyle, yeni bir tehditle yüzleşirler: Hitler'in karanlık çemberi. Nazi zulmünden kaçarken, Türkiye'nin diplomatik ustalığıyla dolu ince bir çizgide dengeleme çabalarına tanıklık ederiz. Roman, İstanbul'dan Marsilya'ya, Ankara'dan Kahire'ye kadar uzanan bir yolculukta, Selva ve Rafael'in mücadelesini ve Türk diplomatların cesur eylemlerini gözler önüne seriyor. Yazar, sadece aşkın gücünü değil, aynı zamanda insanlığın en karanlık zamanlarında bile umudu ve iyiliği nasıl yeşertebileceğini de anlatıyor. Kitap, savaşın acı gerçeklerine cesurca yüzleşirken, insanın içindeki direnişi ve sevginin gücünü kutluyor. Ayşe Kulin, tarihin unutulmaz anlarını, insanın kalbindeki en derin duygularla harmanlayarak, okuyucularını etkileyici bir yolculuğa çıkarıyor.
Nefes Nefese
Nefes NefeseAyşe Kulin · Everest Yayınları · 201311,7bin okunma
Kemalizm terimini ilk kez 8 Temmuz 1931 tarihinde yazdığı "Politika" başlıklı makalesinde kullandı. Bu tarihten itibaren de Kemalist ideolojiyi yorumlamaya çalışacaktı. "Kemalist" kavramının kimleri içine aldığını ve başlıca karakterinin ne olduğunu açıklamaya çalıştı. Bu çerçevede ilk olarak bağımsızlık ilkesini ele aldı.
Reklam
170 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Sevdiğimiz yazarlardan Murat Terlemez makale, tez ve elektronik yayınlardan tarayarak oluşturduğu bu güzel kitap futbol tarihi üzerine, futbol bilgisinden ziyade özellikle Türkiye'deki tarihi gelişimini ele alan yazarımız, daha önce hiç duymadığımız bilgileri derleyip bu kitapta toparlamış. Osmanlı Dönemi'nde futbolun doğuşuyla başlayan eser; o dönemde yapılan müsabakalar, futbol kulüpleri, futbol ligleri, futbol sahaları, futbol dergileri ve futbola dair ilkleri bizlerle paylaşmış. Özellikle futbolseverlerin ilgi ile okuyacağı bu kitapta enteresan bilgiler var. Bazı futbol takımlarının ilk amblemlerinin ve o dönemin dergi haberlerinin fotoğraflarını da paylaşması da güzel olmuş. Yapılan maçların uzunca bir skor listesini tek tek okuduğumu da itiraf ediyorum. Osmanlı' da hangi yıllarda futbol oynanmaya başlamıştır? İlk Türk futbolcusu kimdir? İlk Türk futbol takımının adı nedir? Osmanlı'nın ilk tescilli kulübü hangisidir? Bu ve daha birçok soruya cevap veren bu akıcı kitabı futbolseverler sevecektir.
Smyrna’dan Konstantiniyye’ye İşgal Pasları
Smyrna’dan Konstantiniyye’ye İşgal PaslarıMurat Terlemez · Perseus Yayınevi · 20239 okunma
Mustafa Kemal'in ''Vatan ve Hürriyet'' cemiyetindeki arkadaşları da İttihat - ve - Terakki Cemiyetine geçmekte idiler. Toplantılarda askerlerden Enver (sonradan Harbiye Nazırı ve Birinci Dünya Savaşında başkomutan) ilk hazır bulunanlardandı. Cemiyetin Paris'teki merkezi ile Selânik'tekiler arasında anlaşmazlıklar vardı. Paris'te yetkili bir temsilci bekleniyordu. Herkes bir asker ayaklanması ile Kanun-ı Esasi'yi yürürlüğe koydurmak davasında oydaştı: - Peki ya sonra? Bu soru üzerine duran bile yoktu. - Sonrası kolay, der, geçerlerdi. Hareket lidersizdi. Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu şartlara göre, saray idaresi yıkıldıktan sonra, neler yapılacağı üzerine program değil, görüşme bile yoktu. Mustafa Kemal Şam'da staja gitmezden önce Beyrut'taki toplantılarda bile arkadaşları ile konuşmasında: - Asıl mesele yıkılmak üzere bulunan imparatorluktan bir Türk devleti çıkmaktır, diyordu.
18. yüzyılın cami, sebil, namazgah ve hatta Selimiye Kışlası gibi büyük barok binaları lalelerle süslendi. Bu devrin adı lale olsa da olmasa da güzelliğin yayıldığı, zarafetin yerleştiği bir Türk asrıdır.
1919'da bizzat Türk milletinin ve vatanın varlığı Avrupa devletlerinin desteklediği Yunan saldırısıyla tehlike altına girince Türk milleti köylüsü ve kendisiyle bir varlık mücadelesine girdi.
Reklam
Atsız Türkiye Yayınevi'nde: Nihal Atsız 1947-1949 yıllarında Türkiye Yayınevi'nde uzman olarak çalışmıştır. İşi tarihî yayınlara nezaret etmektir (Hacaloğlu 2013: 34). Yayınevi'nin sahibi Tahsin Demiray Kadıköy Sultanisinden beri Atsız'ın arkadaşıdır ve Bozkurtların Ölümü romanını da o yayımlamıştır. Atsız'ın Türkiye
Astar değişmez; yamalamaya çalışanda, allayıp pullayanda aynıdır..
1896 Temmuz'undaki İstanbul Osmanlı Bankası başkanı, Ermenilerin Sultanaahmet'te toplanarak Galata'ya yürüyüşe geçmeleri ile başladı. Rusya ve Avrupa'nın şımartmasıyla bir zamanlar Osmanlı'nın gözde tebaası Ermeniler, Osmanlı'nın başkentinde ona kabadayılık taslayarak; hakaretler, küstahlıklar, taşkın hal ve
Sayfa 16
212 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
#türkcanavarlarısözlüğü #ahmetburakturan Herkese merhaba çok ilginç ve okuması eğlenceli bir kitapla geldim size. Mitoloji ile ilgilenenler özellikle bunu çok sevecektir çünkü aslında bu sefer Türk mitlerinden bahsediyoruz. Daha böyle canavarsın daha böyle şeytani varlıkların ruhların cadıların iblislerin olduğu bir kitap aslında. Türk boylarının
Türk Canavarları Sözlüğü
Türk Canavarları SözlüğüAhmet Burak Turan · Gerekli Kitaplar Yayınları · 2020155 okunma
·
Puan vermedi
Yazarın Almanca birincil kaynaklardan Hammer'in biyografisini, hayatı , eserleri ve çağdaşlarının şahitliklerini harmanlayarak yazdığı kitap , bir entellektüelin hangi düşünce ve ilgiyle Doğu'ya baktığını , ne gördüğünü ortaya koyuyor. Yanı sıra Hammer'in eserlerinden ve etkilerinden de genişçe bahsediyor. Hammer'in zihin haritasını ortaya çıkaran ve tam bir başucu kitabı olarak adlandırılmış eser. Hammer eserlerinde Doğu'nun kültürünü, edebiyatını ve tarihini bir bütün olarak ortaya koymak istemiş. Hafız, Gazâli, Kâtip Çelebi gibi isimlerin eserlerinin çevirisini yaparak Avrupa'ya tanıtmış , hatta henüz Osmanlı'da baskısı yapılmamışken Evliya Çelebi 'nin Seyahatnamesi'ni ilim dünyasının dikkatine sunmuş. Avrupa literatüründe Doğu'nun kapılarını Batı'ya açan bir oryantalist olarak öne çıkıyor Hammer.Türk literatüründe ise özellikle Osmanlı İmparatorluğu Tarihi eserinden dolayı tarihçilik yönüyle ün kazanmış. Hayatı , dünyası , din algısı ,eserleri , çağdaş akımların eserlerine etkileri gibi pek çok bölümden oluşan bu kitabı keyifle okuyacağınızı düşünüyorum. "Kırk yaşına geldiğinde şiiri bir kenara bırakarak kendisini yalnızca tarih araştırmalarına adamaya karar verir. *Şarkın peygamberlik yaşı * dediği kırk yaşında Johannes von Müller'e verdiği sözü tutmanın vakti geldiğine kani olur ve ilk tarih eseri olan , Haşhaşiler Tarihini yazmaya koyulur.* *Hammer için tarih yaşayan bir şeydi.* Sevgiler, kitapla kalın
Hammer
HammerTuğba İsmailoğlu Kacır · Kronik Kitap · 20214 okunma
Reklam
Oğuz Atay, Batı-Doğu...
Osmanlı-Türk yazarlarının Avrupa’yla karşılaşmalarının tarihi kadar eski olan, akıl-duygu karşıtlığıyla eşleştirilmiş bu Batı-Doğu karşıtlığı, bir yanda soğuk bir Batı, bir yanda sıcak bir Doğu tahayyül etme ihtiyacı Atay'da ironiyle kırılarak da olsa varlığını sürdürür. Batılının incelemekle, değerlendirmekle yetinen bakışında apaçık bir duygusuzluk seziyordur Atay. Günlük'teki ünlü cümleler şunlar: "Amerikalı, Avrupalı kendi dışındaki kültürleri sadece inceler, bizim samimiyetimiz ve sıcaklığımızla benimsemez. Bu soğuk ve mesafeli bir davranıştır... Bir Afrikalıyı, bir Hintliyi, bir Çinliyi, bir Rus'u, bir Türk'ü hissedemez içinde. Her şeyi bir anatomi masasına yatırır, kusurları ortaya koyar, sahip olabilecekleri alır - mülkiyet duygusu. Edebiyatta bile çıkarına bakar. Bir Puşkin'i anlayamaz. Dostoyevski'ye, Tolstoy'a yaklaştığı gibi yaklaşamaz. Biz Steinbeck'in pamuk ve şeftali toplayan işçileriyle birlikte acı çekeriz, Hamlet'in meselesine katılırız. Palto bizi derinden sarar. BATILI DEĞERLENDİRİR, BİZ SEVERİZ."
Sayfa 58 - Metis Yayınları, 1. Basım, Mart 2008Kitabı okudu
Önsöz
Bizden Belgrad'ı aldıkları zaman, düşman delegeleri Niş kasabasını da istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak: - Ne hacet, dedi, İstanbul'u da size verelim. Babalarımız için Niş, İstanbul'a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar'ı, Trablus'u, Girid'i ve Medine'yi bırakırsak, Türk milleti yaşıyamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupa'sı Marmara ve Meriç'te bitiyor. Batış ve kurtuluş gibi, bir milletin tarihinde ikisi tek yüzyıl içine pek az defa sığmış olan ve yalnız biri milli tarihin bir büyük faslı olan iki hadiseyi dört, beş yıl içinde görüp geçirmiş, en büyük acıyı ve en büyük milli sevinci tatmış olanların hikayeleri okunmağa değer.
Sayfa 10 - Pozitif yayınları
Osmanlı imparatorluğunda Türklük
Ismail Gaspiralinin Osmanli imlâsini islah ve Osmanli Türkçesini bir ölçüde öz Türkçe ile ayiklama yoluna giderek bir gazete cikarmasi ve Rusya'da Müslüman Türk topluluklarinda Türkçe okuma-yazma hareketinin hizlanmasi buna änemli bir örnektir.
Bir subay hatıratı olan bu eser, tarihsel bir vesika olarak değerlendirilir. Zira yazıldığı dönemde, muhtevasına ait karakterler; sonraki dönemde olduğu kadar politik karakterler olmadığından ve eserin yazılış maksadının bir eser ortaya koymak olmadığı da düşünüldüğünden objektif de kabul edilebilir. Dolayısıyla eserin muhtevasına ait bir çok anektot da aslında daha sonraki hayatlarında seçilen ideolojik yahut siyasi kararları sebebiyle yapay olarak oluşturulan bazı karakterlerin, gerçekte kim olduklarına ve ne düşündüklerine dair güçlü fikirler verir. Söz konusu Kazım Karabekir Paşa, siyasi pozisyonu hasebiyle Cumhuriyet döneminin ilk siyasi oluşumlarında muhafazakar-liberal bir profil oluşturmuştur. Ancak kendisinin Osmanlı'nın yıkılış döneminde bir ittihatçı olarak konumlandığının, hatta ittihatçılar içerisinde de yenilikçi-batıcı ve devrimci kanattan olduğunu satır aralarından yakalayabiliyoruz. Hasılı kelam bu pasaj ile Karabekir Paşayı eleştirmek yahut kınamak gayesi gütmüyoruz. Sadece Kazım Karabekir'i kastetetek "iki serhoşun karşısında islamın bayraktarı olmuştur." söyleminin aslında ne kadar politik bir çarpıtma olduğunu göstermek istiyoruz...
Muhammet İkbâl

Muhammet İkbâl

@Muhammetikbal
·
02 Mayıs 23:30
Kazım Karabekir Paşa
Kumandan masasının başına oturmuş, önüne bir bardak bira koymuştu. İçki içmeyen ve içtiği zaman çok gizli kalmasını isteyen Karabekir'in bu hali çok üzüntülü ve heyecan içinde bulunduğunu ve formaliteye aldırmaz bir duruma düştüğünü gösteriyordu.
Ermeniler 1895'in Ekim ayında Bitlis'te, Cuma namazı sırasında camide ibadet etmekte olan halkın üzerine ateş açtılar. Güvenlik güçlerinin camilere müdahale etmesi üzerine, isyancılar depoları işgal edip sokaklarda Müslümanlara ateş ettiler. Misilleme olarak, Müslümanlar da Ermenilere saldırdı. Polis asayişi temin etmeye çalıştı ve ilave güç yollanması için haber salmak istedi, ama Bitlis'in dışarıyla irtibatını sağlayan telgraf telleri kesilmişti. 120 Ermeni ile 30 Müslüman'ın öldüğü rapor edildi. Ermeniler 1895'in Kasım ayında, Diyarbakır'da bir camideki Müslümanlara, Cuma namazı sırasında ateş açtılar. Olayın ardından çıkan çatışmada, çarşıdaki dükkânların çoğu yangından telef oldu. Hem Ermeniler hem Müslümanların her ikisi de can aldı ve yangınları çıkarttı. Ermeniler aynı ay içinde, Merzifon'daki camide ibadet etmekte olan Müslümanlara, Cuma namazı sırasında saldırdılar. Konsolos- lar onların "çok sayıda" Müslümanı öldürdüğünü kayıt ettiler. Takip eden pazar günü ise Türk, Kürt ve Çerkezler, Merzifon çarşısına saldırdılar. Bu çarşıdaki dükkânların çoğu Ermenilere aitti. Yağmacılık ve katliam sırasında; "Birçok Ermeni hayatını kaybetti.
Sayfa 51 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.