"Biz kahramanlarımızı öyle bir severiz ki hiç anlamayız onları. Yıllar sonra kendi anlayışsızlığımızı onların hayatı sanmamız sevgimizin yaptığı bir ikinci kötülük olur"
Düşünce ve ifade özgürlüğünün sık sık kısıtlandığı bir İslam ülkesinde yaşayan bizlerse, her zamanki alışkanlığımızla hemen yakınımızda olup biten oyunu yalnızca seyretmekle, sürüp giden insan avının dış basından gelen ayrıntılarıyla oyalanmaktayız.
"Hayatın sandığımızdan daha derin , dünyanın daha anlamlı bir yer olduğunu hissetmek için insanın gece yarısı çarpan pencerelerin gürültüsü , perdeler arasından karanlık odanın içine esen bir rüzgar ve gök gürültüleriyle mi uyanması gerekiyor ?
Ah, keşke şair olsaydım! - ama Homeros ya da Puşkin ayarında bir şair; onlar kadar yetenekli olmayan bir şair bu işin üstesinden gelemez - ey okuyucu, eğer bu kadar yetenekli olsaydım parlak renkler ve büyük bir fırçayla bu baloyu resmederdim…
"Yaz boyunca açmamakta direnen begonviller sonunda vazgeçtiler inat etmekten, teslim oldular ağustos güneşine,
coştukça coştular. Sen adadan ayrıldıktan sonra da dur durak bilmediler, sonbahar boyunca mora kesti bütün bahçe, en çok da sizin teras.
Adaevine taşındığımızda hevesle diktiğimiz begonviller! Bahçemiz begonvillerle dolsun,
hepsi de mor olsun istemiştik. Sonra istedik ki, mezarın da bahçemiz gibi olsun, biz biraz avunalım...
Çocuksu avuntular! Acı, acıklı... Tüm renkler mora çalıyor, gün günden mor, bir eksik mor. Begonviller uzaklarda... Yaz gelecek mi, gelecek mi gerçekten?"