* Gör beni. Ötekileştirme olduğum gibi sev beni... *
Sayfa 44 - Arsine YayıncılıkKitabı okuyor
Süleyman'ın sadrazamı ve sırdaşı İb rahim Paşa 1525'te Kanunname-i Mısır'ı yürürlüğe koydu. Bu na göre Mısır'da altı bölük halkı konuşlanacak ve Memlükle rin yok olmuş sultanlığın emir adlarına benzeyen Çerkes isim leri almaları yasaklanacaktı.
Reklam
Bunların birincisi, kişinin etnik, toplumsal veya dini kimliği, soylu geçmişi, devşirme kökeni ve hatta lslam dinin deki "kıdemi" gibi unsurlarla tanımlanabilecek nesebine daya lı olan yatay ayrımdır. 50 !kincisi ise, liyakat ve vasfa dayalı di key ayrımdır. Celalzade'nin "yarar ve güzide" oldukları süre ce, kul bile olsalar, farklı kökenlerden gelen Osmanlı tebaası nı dahil ettiği merdümzade kategorisini tanımlayan da bu ikinci katmandır.
Kanuni Süleyman'ın (hük. 1520-1566) bütün tebaasının kul olduğunu belirttiği 1531 tarihli hükmü ne bakılacak olursa bu sözcük hanedana mensup olmayan herkes için kullanılabiliyordu.13 Ancak, kul terimi çoğunluk la Osmanlı askeri yönetici seçkinler zümresine mensup kişi ler için kullanılırdı. Bu kişilerin önemli kısmı devşirme usu lüyle sisteme dahil edilir ve bu hassas yöntem sayesinde im paratorluğun Hıristiyan olarak doğmuş binlerce tebaası Os manlı askeri-idari yapısına adım atarak sultanın kulu olurdu.
Bu sıfatların çoğu günümüzde hâlâ kullanılıyor.
Bu tür ifadeler arasın da, "uğursuz, namussuz Macarlar" (engürüs-i menhus, engürüs i bi-namus), "kötü huylu Kürtler" (ehrad-ı bed-nihad), "birlik ten yoksun, anlayışsız Türkler/Türkmenler" (etrah-ı kalilü'l-it tihad, etrah-ı bi-idrah), "ahlaksız ve gammaz Laz" (mezmum-u gammaz olan Laz) gibi dini-etnik yaftalar içeren, söylenişi kafiyeli yergiler sayılabilir. Kızılbaşların sıklıkla alçak (bed-maaş) ve isyankar (evbaş) sıfatları ile nitelendirildiği de unutulmamalı. Harsanyi, elbette ki, Osmanlı yazarlarının gayrimüslimlere sürekli olarak "kötülük peşindeki kafir" (hüffar-ı bed-girdar) şeklinde atıfta bulunduklarının da farkında olmalıydı.
Bir bütün olarak düşünüldüğünde, bu kitaptaki makaleler, "ötekilere" karşı duyulan antipatinin yalnızca dini mensubiyet duygulan ile koşullandırılmadığının altını çiziyor. Böyle geniş bir toplumda yaşayanları, "Müslümanlar", "Hıristiyanlar", "Ya hudiler", "Dürziler" vb. gibi koca koca kategorilerle tanımla manın yanlışlığının farkında olmamız gerektiğinin vakti çok tan geldi. Doğrusu, bu tür grup kimliklerinin veya grup algıla rının geniş cemaatlerin herhangi birine atfedilmesinin analitik değeri oldukça sınırlıdır. Çoğunlukla bu tür atıflar, en azından kısmen, tarihçinin, bu cemaatlerin karmaşık dahili işleyişlerini doğru bir şekilde anlayabilmek için gerekli kaynaklara sahip olmamasından kaynaklanr.
Reklam
393 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.