Bağımsız olan her devletin, varlığını sürdürdüğü bir coğrafi mekana sahip olması gerektiği herkesçe malumdur. Ancak eski Türk ilinde bu coğrafi mekan, yani ülke toprağı diğer çağdaşı devletlerde olduğu gibi hükümdarın serbestçe kullanabildiği bir arazi parçası değil, korumakla vazifeli olduğu ata yadigarı idi. Bu durum ve vatan sevgisi, Orhun Abidelerinde gayet açık bir şekilde anlatılmıştır. Ayrıca merkez Ötüken kutsal sayılmıştır (lduk Ötüken) . Aslında Orhun Kitabeleri (Türk milletinin acı tatlı hatıralarının gelecek nesillerce unutulmaması için taşa yazdırılıp dikilmesi) o toprakların ilelebet Türk vatanı olarak kalacağı düşüncesinin neticesi idi. Çin kaynakları Gök Türk sınırlarının doğudan batıya 10 bin li (beş bin km'den fazla), güneyden kuzeye 5 bin li (iki bin beş yüzkm'den fazla) olduğunu bildirmektedir. Ülke hükümdarın şahsi malı gibi bir dominium değil, benzeri sadece, eski çağlarda Roma'da görülen imperium düşüncesi ile yönetiliyordu.
Geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturuyorduk. Milletin karnı tok idi. Düşmanımız çevremizde ocak gibi idi, biz ateş idik.
Böyle otururken Oğuz’dan casus geldi. Casusun sözü şöyle idi: Dokuz Oğuz boyu üzerine kağan oturmuş; Çin’e Kunı Sengün’ü göndermiş; Kıtay’a Tongra Esim’i göndermiş. Şu haberi göndermiş: Azıcık Türk (Köktürk) boyu var; fakat
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, … Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün
Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağanı … Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz çadırlı beyleri, milleti … Türk tanrısı … üzerinde kağan oturdum. Oturduğumda ölecek gibi düşünen Türk beyleri, milleti memnun olup sevinip, yere dikilmiş gözü yukarı baktı. Bu zamanda kendim oturup bunca ağır töreyi dört taraftaki … dim. Üstte
Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini töresini tutuvermiş, düzenleyi vermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar ……….. Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün
"Tanrı gibi, Tanrıda olmuş Türk Bilge Kağan, bu zamanda oturdum. Sözümü tükeninceye kadar işit. Bilhassa küçük kardeşim, yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, beyler, bütün Tarkanlar, buyruk beyler, Otuz Tatar, Dokuz Oğuz Beyleri budunu! Bu sözümü iyice işit, sağlamca dinle!
Çin budunun sözü tatlı, ağısı (işlenmiş kumaşı) yumuşak imiş. Tatlı sözü, yumuşak (hediyesi) ipek kumaşla uzak budunu öylece yaklaştırırmış. Yakına konduktan sonra, kötü bilgisini anda yayar imiş, iyi bilge kişiyi, iyi Alp kişiyi yürütmez imiş. Bir kişi yanılsa soyuna, budununa, akrabasına kadar yürütmez imiş (yaşatmazmış). Tatlı sözüne yumuşak hediyesine aldanıp çok Türk halkı öldün. Türk budunu öleceksin."