Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne var ki kimse boş yere övünmesin. Nasıl ki her insan, isterse en büyük dehalardan biri olsun, öyle veya böyle bir bilgi alanında belirli sınırlamalarla karşı karşıyadır ve dolayısıyla insanların esas itibariyle huysuz ve budala çoğunluğuyla ortak kökünü açıkça ortaya koyar, tıpkı bunun gibi her insan, tabiatında müspet manada kötü olan bir şey barındırır. Hatta en iyi, dahası en soylu yaradılış bile zaman zaman zafiyetle malul münferit huylarıyla bizi şaşırtır; deyiş yerindeyse sanki böylelikle o, aralarında alçaklık, rezillik hatta gaddarlık yahut acımasızlığın her türlü derecelerine tesadüf edebileceğimiz insan soyuyla akrabalığını teslim eder. Çünkü o içindeki bu kötü unsurun, bu kötü ilkenin gücü dolayısıyladır ki zorunlu olarak bir insan olmuştur.
Ötüken Dergisinin İşleri: Ötüken'e gelen şiirleri okuyup basılabilecek olanları seçmek de Atsız'ın işidir. Bu arada bir de roman yarışmasında jüri üyesidir: "Ötüken hakkındaki tenkitlerinde de haklısın ama ne yapalım? Eldekiler bunlar. Daha iyi şiir istiyorsun. Ben, bana gelen okkalarla şiirin en iyilerini seçip Sançar'a
Reklam
Hep dilimin ucunda ama tarih bunları Seneca’ dan duymamı istedi sanırım :)
Bize benzemeyenlerle , bizim istediğimizden başka şeyleri dileyenlerle düşüp kalkmamak kurtarıcı bir yoldur . Yöreni dalavereci bir sürü insan alsa da , seni bükemeyeceklerine ,kararından döndüremeyeceklerine inancım var . Ne demek istiyorum o halde? Seni değiştirirler diye korkmuyorum , sana engel olurlar diye korkuyorum. Seni geciktirmekle bile çok zarar verirler .
'Bir biz ikimiz varız güzel öbürleri hep çirkin Bir de bu terli karanlık Sonra bir şey daha var mutlak ama adını bilmiyorum Nereden başlasam sonunda o ışıkla karşılaşıyorum'
Bir zamanlar...
"Böyle sabahleyin erken kalkıp da şu keyfi yetiştirmek! "Hoşunuza mı gitti Madam?” "Vallah pek âlâ! Ben hemen diyebilirim ki, müddet-i ömr, sabahtan evvel kalkmamışımdır. Ne hoş, biz biliyoruz ki, şimdi bir saat sonra sabah açılacak ve biz de onu göreceğiz. Öyle değil mi?” "Hem de deniz üzerinde göreceğiz.” "Üşümez miyiz ya?” "Kürkler var,ihramlar var, şallar var, paltolar var. Ne üşüyeceğiz! Bahusus ki,r om dahi var.” "Vallahi pek hoşuma gidiyor. Râkım sana doğrusunu söyleyeyim mi? Türklerin her hâli, Avrupa'nın her hâlinden iyi.” "Yok Madam, pek de öyle değil a! Vâkıâ bizde kış mevsiminde her sabah böyle bir zevk etmek olur ama Avrupa'nın da zevkleri fena mıdır ya?” "Yalan söylemiyorum Râkım, vallah ciddi söylüyorum. Vâkıâ Avrupa'nın dahi eğlencesi çoktur ama "monoton” daima bir siyak üzeredir. Bir kere kış geceleri uzun olduğu zaman alafranga saat on ikiden yani gece yarısından evvel yatılmaz. Hele saat ikiye kadar da oturulduğu olur Ya! Bu hâlde uyandığımız zaman yine ortalığı gündüz olmuş buluruz. Yani demek isterim ki, biz tabiatın yalnız bir akşam letafetinden Sabahı, o sabah ki tabiatın uykudan uyanması demektir, o güzel sabahı temaşadan hemen dâimî suretle mahrum kalırız.”
Sayfa 157Kitabı okudu
Günün sonunda, ister geçmişe dönmüş olun ister geleceğe gidin, şimdiki zaman değişmiyor. Bu da akıllara şu soruyu getiriyor: O halde o sandalyenin ne anlamı var?
Reklam
Mensup olduğumuz yolun mezkûr özelliklerini hissetmek ve hissettirmek! Hissettirmek, süslü ve afili cümlelerle gerçekleşecek bir iş değildir. Hissettirebilmek için önce hissetmek gereklidir. İnsanın başkalarına hissettirdiği, kendi hislerinden başkası mıdır? Kelimeleri canlı, sıcak ve etkili kılan şey, o kelimelere dair kalpte var olan duygulardır. Muhatabın kulak bariyerini aşıp kalbe ulaşan da hislerdir. Aksi hâlde sesler kulak bariyerine çarpıp atmosfere dağılacaktır. Bugün insanlık; bir bunalımın, anlamsızlığın, boşluğun içinde bocalamaktadır. Yaşadığı bunalımla orantılı bir arayış içinde olduğu da bir gerçektir. Batıl ehli; algı oyunları, tuzaklar ve hilelerle kendi yollarını allayıp pullamakta; övülesi, izzetli ve güçlü bir yolları olduğunu vehmettirmektedir. Bize düşen; samimi, sade ve açık bir üslupla Allah'ın dinini anlatmak ve ondan hissettiğimiz güzellikleri insanlığa hissettirmektir. Bizler; El-Hamîd, El-Azîz ve her şeyin mutlak sahibi olan Allah'ın (cc) yolunda yürüyoruz. Yola ve yolun sahibine yakışır bir duruşumuz olmalı.
Sayfa 51
"Hissiz değiliz, merhametsiz hiç değl. Sadece bu çağa denk gelmenin neticesinde duygularımızı saklar olduk, yeni bir insan tanımanın verdiği yükü taşıyacak takâtimiz yok. Sanki; tek bir hakkımız var da, bir tek O mutluluğu bekliyormuşuz gibi. Gerisi yorucu, gerisi üzücü, gerisi fani."
"bir tarağın dişleri gibi"
Tuhaf Biriydi Ebu Leheb! ... Putlara bile, ‘civar halkı Mekke'ye çekip ticareti canlandırdığı’ gerekçesiyle tapacak kadar çıkar düşkünüydü. ... Şeref ve kıymeti madde, makam ve mevkiyle ölçen şehrin birçok ileri geleni gibi Ebu Leheb de, onlarla aynı yerde olmaktan belki de utanç duyuyordu! Veya kendisinin onlardan farklı görülmesini istiyordu. Nitekim bir gün: -Müslüman olursam bana ne var, diye sorarak bu duygusunu dışa vurmuştu. Efendimiz(sav): -Müslümanlara ne varsa sana da o var, diye cevap vermişti. Yüzünü birden kızgınlık kaplamıştı Ebu Leheb'in. Öfkeyle: -Beni, başkasıyla eşit tutan bir din olmaz olsun,¹⁰⁵ demişti. Zengindi. Putperest inancın sayılı isimlerindendi. Bunu kendisi için bir ayrıcalık sayıyor ve bunun korunmasını istiyordu. •Efendimiz(sav) ise, tüm insanların iman ettikten sonra sosyal yönden "bir tarağın dişleri gibi" eşit olduğunu söylüyordu.
Sayfa 168 - Timaş Yay. , Salih Suruç, ¹⁰⁵: İbnu Sa'd, a.g.e. , 1/200 ; Halebi, a.g.e. , 1/309Kitabı okuyor
Artık sadece hafızamda mı var olacak? Yok, öyle değil. O ilahi biçimli, güzellik saçan bedenin çürüdü;ama ruhun, bedbaht dostunu ziyaret edip avutuyor hala.
Reklam
İnsanların həyatı niyə belədir? Biri qəddardır, o biri xeyirxah? Niyə axı xoşbəxtlər və bədbəxtlər var?
Sayfa 169 - 3 almaKitabı okudu
(O) Allah'tır, (Ondan başka) tanrı yoktur, ancak O vardır. (O) daima yaşayan, yarattıklarına hayat vermeye devam edendir. Onu ne bir gaflet, ne de bir uyku basar. Göklerdeki ve yerdeki hep Onundur. İzni olmaksızın, Onun huzurunda şefaat etmek kimin hakkıdır? Onların önlerinde ne var, arkalarında ne var, hepsini bilir. Onlar ise, Onun dilediği kadarından başka, ilm-i ilahisinden hiçbir şey kavrayamazlar. Onun egemenliği, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek, Ona bir ağırlık da vermez. O, öyle ulu, öyle büyüktür.
Sayfa 43 - 2. Sûre/255. AyetKitabı okuyor
şeyhlerim, hidâyet edenlerim ve Allâh-ü teâlâ'ya ulaştıran delillerim o zâtlardır. bu yolda gözlerim, onların vesilesi ile açıldı. bu gibi sözleri etmeye, onların vasıtası ile dilim vardı. bu tarikatta, elif ba dersini onlardan aldım. mevleviyet melekesini, onların mübârek teveccühleri ile tahsil ettim. eğer bir bilgim var ise.. onlara uymaktan ileri gelmektedir. eğer bende bir mârifet var ise.. o da onların iltifat eserleri olmaktadır. tarikatta, nihayetin bidayette olduğunu bu büyüklerden öğrendim. kayyumiyet cihetine cezbe nisbetini dâhi onlardan aldım. insanların, erbainlerde alamayacağını, onların bir nazarı ile aldım. insanların, seneler içinde elde edemeyeceğini, onların bir cümlesi ile buldum.
Sayfa 1058 - merve yayıneviKitabı okuyor
İlkeli İnsanlar Ölmezler Canlı ölüler ibreti sonrası birisinin yaşayıp yaşamadığını nabzını kontrol ederek anlayamazsınız. Öyleyse nasıl anlayacağız? İnsanlık tarihi boyunca değişmez bir kuraldır. Bu ilkeyi Anadolu toprakların Mustafa Kemal Atatürk getirmiştir. Atatürk sonrası yolundan sapan ülkemizi yeniden töre kültürü ile o ilkeye kavuşturacağız. Bir insanın yaşayıp yaşamadığını ilkeli bir duruşu var mı? İlkesinde istikrar gösterebiliyor mu? Buna bakmak yeterlidir. O kişi insandır. Ve hiçbir zaman ölmez öldürülemez. Mustafa Kemal Atatürk'ü yaşatan ilkeli bir geçmişi ve ilkeli bir gelecek sunan Türk Cumhuriyet devrimleridir. Önder Karaçay
O uçsuz bucaksız kürenin içinde olmayan bir yer var mıdır ki ulaşamasın aşk?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.