Ne kadar gençtim, ne kadar toydum o zamanlar. Bir şey arıyordum, ama ne aradığımı bilmiyordum. İçimde dayanılmaz bir arzu vardı, ama neye karşı olduğunu bilmiyordum...
1960 sonlarının iki İstanbulu’nun ,iki Türkiyesi’nin bir o yanında, bir bu yanında.İkisi arasında kararsız,dengesiz,seçmesizdim.Kefelerin birine aşkı,diğerine…diğerine neyi?İnanç mı ,isyan mı, kimlik arayışı mı,bilinç mi ,umut mu yoksa?
Ben yazarcılık oynamak değil yazar olmak istiyorum, okunmak için yazmıyorum demek saçma geliyor bana, ben anı defteri tutmuyorum ki, tabii okunmak için yazıyorum. Okuru olmayacaksa yazar değil yazıcı olunur.
Zaman çabuk geçiyor.
Ne kadar sıradan, ne kadar boş, ne kadar yalan bir söz. Lafın bittiği yerde ağzımızda bir safsata.
Zaman yaşadıktan sonra geriye baktığınızda, gerçekten de çabuk geçiyor. Ama yaşarken öyle miydi?