"ve oturup ağladık niye
ve niye hiç görmemiş gibi sanki
oturup hep birlikte ağladık ona şaşıyorum
ona şaşıyorum biz sanki hiç tanrı görmedik
hadi hiç görmedik diyelim /çok doğru/
tanrı da mı hiç görmedi bizi"
Soy sop da karışık biraz. Kimine göre Türk kimine göre Ermeni. Kimine göre ibneyim kimine göre gey Babama göre işe güce yaramaz biriyim, işsizim. Kim olduğunuz önemlidir, bunu bilmemek zaten ölüm demektir. Ama ben kesinlikle intihar etmek istemiyorum, yaşamayı seviyorum hatta. Bir gün atlayacağım Kızılay'daki binanın tepesinden, kitabeviyle, zincir mağazanın arasında kalan boşluğa. Yarı uçar gibi atlamam gerek, hesap yapıyorum, az kaldı. Uçmak istiyorum, ölmek değil...
Bir şeyleri somut nesneler ve örnekler yoluyla algılarız. Görür, koklar, tadar, dokunur, işitiriz ve soyut sözcükler, somut tecrübeler diyarından sentezlenerek oluşur bütün o kızları öpen bütün erkeklerden, bütün o bebekleri emziren bütün annelerden bu soyut kavramı, aşk'ı elde ederiz ve böylece bunu somut, bireysel algımıza uygularız: belirli bir birey olan bir erkek, belirli bir birey olan bir kızı öper ve "Seni seviyorum" der. Suni ve insan-işi olsa da, somut eylemlerin atmosferle birleştiği soyut diyarda birbirlerine 'âşık'tırlar.