Nifak tohumunu ektiler önce,
Yatırım yaptılar, küçüğe, gence,
Hesaplar ters tepip, devran dönünce,
Gülenler kaybetti, ülke kazandı,
Üniforma giyip silah tuttular,
Kadın, çocuk, yaşlı hep korkuttular,
Millet şahlanınca hapı yuttular,
Bölenler kaybetti, ülke kazandı,
Kimi dağa kaçıp hainlik yaptı,
Sürüye uyanlar yanlışa saptı,
Kimi de kurşunu kendine attı,
Ölenler kaybetti, ülke kazandı...
Özkan KUL
Ben bu dünyanın neyini seveyim,
Üç günlük üçü de yalan değil mi?
Ne verdi ki bana niye öveyim,
Genç ömrümü boşa çalan değil mi?
Şeytan veliahtı kurmuş düzeni,
Üzenler değişmez şayet üzeni,
Baştacı yaparsın daim ezeni,
Yaptığın maluma ilan değil mi?
Öyle ki halimiz leşi andırır,
Her halimiz acizlik barındırır,
Bilinmez hangi tövbe arındırır,
Leşle doyurduğun sırtlan değil mi?
Nice masum canlar yedin de yuttun,
Nerede pislik var ayakta tuttun,
Mahşerde hesabı nasıl unuttun,
Rabbin de yaptığı plan değil mi?
Bükülse de belim, dökülse saçım,
Oluk oluk aksa, gözümden yaşım,
Hüznün pençesine, kapılsa başım,
Ölürüm de yine, senden vazgeçmem,
Kulların dilinde, sakız olsam da,
Virane halimle, yalnız kalsam da,
Vuslat hayaliyle, bir gün ölsem de,
Ölürüm de yine, senden vazgeçmem,
Ağalar paşalar, servet serseler,
Üç günlük dünyayı, bana verseler,
Önüme huriden, güzel derseler,
Ölürüm de yine, senden vazgeçmem,
Bu yolun sonunda, ölüm var elbet,
Sabırda selamet, vardır sen sabret,
Dünya bir imtihan, ayrılık ibret,
Ölürüm de yine, senden vazgeçmem.
Bu koğuşta insanları yaşama bağlayan birbirlerine
aşıladıkları umut dolu sözlerden başka bir şey değildi.
Aslında herkes kendi hikâyesini merak ediyordu. Sonrası
olanda vardı olmayanda. Sadece bazılarının sonrası bu dört
duvara sıkışıp kalmıştı.