Eğitim ve İngiliz Dili
Oxford'da verdiğim konuşmanın ardından genç bir İngiliz bir İnternet sitesinde şöyle yazmıştı: "İngiltere, bağımsızlık için gerekli olan aracı Hindistan'a temin etmiştir. Modern demokrasi, bir anayasa ve insan haklarının teminat altında olduğu kendi kendini yönetme fikirlerini Hindistan'a yurtdışında tahsil görmüş
_Tanrıları, tıpkı insanlar gibi sevgi ve nefretle harekete geçen, armağan ve kurbanlarla etkilenen duygulu ve zeki varlıklar diye biliriz. İşte, dinin kökeni budur. Dolayısıyla, puta tapıcılığın ya da çoktanrıcılığın da kökeni budur. Tanrısal varlıkları yetkinliğin en son sınırlarına değin yücelte yücelte, sonunda birlik ve sonsuzluk, yalınlık ve
Reklam
Düşler - Histeri Üzerine
_Düşler, bilinçaltına giden kraliyet yoludur. Freud _Düşlerde akıl hastalarının yaşadıklarını yaşarız. Wundt _Deli, uyanık bir düş görendir. Düşler bize, gizli doğamızı göstermek ve ne olduğumuzu değil, eğer başka bicimde yetiştirilseydik ne olabileceğimizi ortaya koymak için vardır. Kant _Düşte insanın gerçek karakteri ortaya çıkar. Düşler, kısa
Türk Ansiklopedisi'ndeki Hüseyin Nihâl maddesi ile çeşitli dergi ve gazetelerde O'nu tanıtan yazılarda san'atkâr yönü üç beş cümle ile geçiştirilir. Şâirliğine otuz seneden fazla bir zaman önce İbnülemin Mahmut Kemâl İnal temas ettiği halde hiç bir tenkitçi ele almamıştır. Romanları da şiirinin uğradığı âkıbete uğramış Türkçülüğü
"O kısa sürede hissettiği çaresizlik, yalnızlık ve özlemin yarattığı kederin ruhunu ve bedenini nasıl sarstığını, kendisini nasıl imkansızlıklardan yapılmış bir kafese hapsedilmiş bir tutsak gibi hissettiğini, hemen görmek istediği birini görememenin insanı nasıl bir zavallılığın içinde boğduğunu, birini görmeye karar vermenin onu görmeye yetmediğini anlamanın nasıl bir yetersizliğe yol açtığını böylesine kuvvetli bir şekilde fark edince, "seni özledim" diyen kederli sesini hatırlamıştı. O sesi hatırlayınca elinde olmadan, bir yeri ağrıyormuş gibi inlemişti."
O kısa sürede hissettiği çaresizlik yalnızlık ve özlemin yarattığı kederin ruhunu ve bedenini nasıl sarstığını, kendisini nasıl imkansızlıklardan yapılmış bir kafese hapsedilmiş bir tutsak gibi hissettiğini, hemen görmek istediği birini görememenin insanı nasıl bir zavallılığın içinde boğulduğunu, birini görmeye karar vermenin onu görmeye yetmedigini anlamanın nasıl bir yetersizliğe yol açtığını böylesine kuvvetli bir şekilde fark edince...