Bizim hikayemiz aslında bu işte. Yapılmamış hareketler . Söylemeyi ihmal ettiğim sözler. Bugün artık geçerliliği kalmamış, beni boğan sevgi patlaması. İyi Geceler Tatlı Prens Pierre Charras. s. 67
Anne- kız, baba-oğul çatışmaları edebiyatta, tarihte, mitolojide, sinemada hep karşımıza çıkan, üstüne bir şeylerin yazılıp çizildiği konular olmuştur. Aileler zamanında gercekleştiremedikleri hayallerini çocuklarının gerçekleştirmesini beklerler. Oysa çocuklar bizim kopyamiz değildir. Onlar başlı başına bir bireydir. Çatışmaların odağında genellikle bu düşünce biçimi yatar. Metinde yer alan baba karakteri de oğlunun kendinden daha başarılı ve saygın olmasını ister. Soğuk mesafeli bir babadır. Oğlu başarılı biri olur ama babasıyla olan mesafeyi bir türlü aşamaz. Sevgi sözcükleri, seni seviyorum cümleleri hayatlarının hiç bir noktasında yer almaz. Hep bastırılır içe atılır. Babanın yoğun bakımda ölümü beklemesiyle pandoranin kutusu açılır ve oğlun gözünden monolog halinde aile yaşamını, anne ve baba arasındaki ilişkiyi okumaya başlarız. Her satırın altında ertelenen günlerin, söylenmemiş sevgi sözcüklerinin pişmanlığını hissederiz. Hüzün, pişmanlık, keder birbirine karışır İyi Geceler Tatlı Prens kisa bir metin olmasına rağmen yoğun ve duygu dolu. Keşke dememek için belki de o andaki duyguyu yaşamalıyız kimbilir? Ertelemeden, bekletmeden. Çünkü bekleyişler acıtır. İyi okumalar