... insanların kendi başına osurmayı bile beceremeyeceği, insanlığın mağaralara, ortaçağ barbarlığına ve sümüklüböceğin buzul çağında geride bıraktığı geri zekalılık seviyesine geri döneceği günlerin gelmesine üç, bilemedin dört kuşak kaldı. Bu dünya, gazetelerin yazdığı bir atom bombası yüzünden değil, gülmekten, banallikten, her şeyi şakaya, hem de kötü bir şakaya dönüştürmek yüzünden ölecek.
Kuran'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı. Dünya'ya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. Oysa Uzun İhsan Efendi, Dünya'nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı.
"Bana gelince, ben tek şeye inanırım, " demişti Doktor.
"Neye?" diye sordum, o ana kadar ağzını açmamış olan birinin düşüncesini öğrenmek için.
"Er geç güzel bir sabah vakti öleceğime."
"Ben sizden bir adım ilerideyim öyleyse," dedim. "Sizinkinin yanı sıra bir inancım daha var, o da şu: Korkunç bir akşamüstü doğmak mutsuzluğuna uğramışım."
Arayış önemlidir, ama arayıştan da önemlisi bir çıkışı bulmaktır. Yaşamda bir yere doğru çıkmaktır. Yaşamı bir yere, bir yöne doğru açmak, bir yaşam yaratmaktır.
Kendime dönmek, kendi içime dalmak, gömülmek, orada, içimde, bir yokluk, ıssız bir çöl gibi uzayan genişliğinde, eğer varsa, olumlu, ele gelir, diri, yüceltici, canlı olan bir şeyi bulmak istiyordum.
Yaşamak için bir neden yokken yine de yaşıyorduk, dünya bir gübre teknesi gibi dönerken, çamurun, lağımın içinde utançla debelenirken yaşıyorduk, hem de bundan hoşnutmuşçasına, eşi benzeri olmayan bir tutkuyla.
Onlara dedim ki, ölüm sizsiniz
Hiçbir Tanrı iyi yapamaz sizi
Hiçbir kötülük utandıramaz
Her cümleniz bir çocuk tabutu
Her annenin ağıtı baş yastığınız
Babaları çoktan gömdünüz
Çocuklarının koynuna
Bütün mezarlar varoluş tahtınız
Eyvah ki her gün biraz daha zalim
Kapanmayacak açlığı ruhunuzun
Hepimizin hayatını utanca çevirdiniz.