Keşke hiç olmasaydin şu dünyada, keşke sana hiç rastlamasaydım, keşke canlı bir varlık olacak yerde esinli bir ressamın yarattığı bir tablo olsaydın. O zaman resminin önünden hiç ayrılmaz, sonsuzcasına sana bakardım öper,
öperdim seni. Sonsuz güzel bir düş gibi seni yaşar, seni solur ve mutlu olurdum. Başkaca bir isteğim olmazdı hayattan. Uyurken, uyanıkken koruyucu meleğim olarak seni çağırırdım.
Tanrisal, kutsal bir resim yapacağım zaman yine seni çağırırdım. Oysa şimdi... Ah ne korkunç bir hayat bu! Yaşıyor olmanın ne yararı var? Bir delinin yaşamının, ailesi ve bir zamanlar kendisini
sevmiş dostları için hoş bir yanı var midir? Tanrım
bu nasıl hayat böyle! Düşlerle gerçeklik hep
çatışma içinde!
Ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir.
Mutluluk, bir kez geldikten hemen sonra azalır.Biraz zaman geçince hemen bitmeye yüz tutar. En sonunda da tükenir ve biz her zamanki ruh halimize döneriz. Tipkı suya atılan bir çakıl taşının yüzeyde oluşturduğu dalgalar ve sonra o dalgaların giderek kaybolması gibi,
Kurtar beni! Beni buradan uzaklaştır! Bana rüzgar kadar hızlı üç at ver! Bineğine bin arabacı, zilleri çal, atları koştur ve beni bu dünyadan uzaklara taşı! Daha uzaklara gidelim ki artık hiçbir şey görünür olmasın!"