Kitabın arkasında ‘hazmı zor bir gelecek zaman klasiği’ yazıyordu. Bazen bir cümleden hisseder ya insan o kitabı tutkuyla bağlanacağını; işte öyle istekle, merakla başladığım ve beni büyüleyen bir kitap oldu.
.
Büyükannesinin yanında kalan genç kadın Lena, belleğinde hiçbir şey tutamıyor, bahçedeki banka neden çıkıp oturduğunu hatırlayamıyor, böyle panik anlarında büyükannesinin onu kollarından tutup odasına götürmesini bekliyordu. Birgün kucağına bırakılan kitap taslağı ile başbaşa kaldığında,
kırklı yaşlarında bir yazar olan Shanel Kay’in, kendisiyle aynı durumda olduğunu, Sonsuz gençlik adlı bir programa katıldığı için hafızasını nasıl yavaş yavaş yitirdiğini okur. Lena, okuduğu bir önceki bölümü unutarak kitabı okumaya devam ederken, kendi hayatındaki rastlantılar ile geçmişinin izlerini sürüyor. Shanel ise, gençlik aşılayacak bir deney uğruna, hem geçmişini hem geleceğini yitirir. tüm yaşamını bir defter ile bir kutuya hapseder. Kutunun açılması onların hikayelerini öyle yerde birleştiriyor ki, kurgunun farklılığı da burda ortaya çıkıyor.
.
Kitap boyunca tek bir şarkı çalıyor ‘agnus dei’ Kitabın atmosferine girebilmek bahsi geçen şarkıları dinlemeyi sevdiğim için zaman zaman benim okumama da eşlik etti bu şarkı.
.
Fransız yazar Natalie le Gendre’nin dilimize kazandırılan ilk romanı olan Kutu(Jeunesse eternelle, 2016), akıcı dili ve hayal gücünün sınırlarını zorlayan kurgusu ile özellikle gençlere; kolay okunan ve farklı bir kitap arayışında olan yetişkinlere tavsiyemdir.
.
Keyifli okumalar dilerim, sevgiler
Stanley Kubrick'in son filmi olan eyes wide shut'ın bu romandan esinlenmiş olduğunu fark ettiğimde daha hevesle okuduğum bir eser oldu. erkeğin karısının üzerindeki denetimini kaybetme korkusuyla, telaş ve panik içinde karanlık sokaklardaki başıboş arayışının sonu oldukça derin ve tehlikeli meseleler ile yüzleşmesine neden oluyor. Hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı, bir Odysee'i çağrıştıran, bilinçaltına ya da bilinçdışına sürükleyici bir yolculuk yaşattı bana. Fakat filmini izlemeden önce okumuş olmayı tercih ederdim.
Kaşıbeyaz ~ Seda Özerbay
.
Bir baba düşünün borçları için kızını eski bir tanıdık aracılığıyla kumarhaneye gönderiyor. Kızın matematiksel zekası oldukça iyi ve kart sayma yöntemiyle kendinden emin bir kumarbaz olarak görünüp yakalanmadan gereken parayı toplaması gerekiyor. Bu piyasaya hakim Kurt Vahit yardımıyla kızımız Hazal Erdoğdu herkesin
Edebiyatımzdaki Yeri
Tanzimat sonrası türk edebiyatı, batıdan yapılan çevirilerle yeni ürünler verirken , iki anlayış ortaya çıktı. Bunlardan biri Namık Kemal ve arkadaşlarında olduğu gibi, Batılı roman tekniğini savundu, diğerleri Ahmet Mithat gibi, Batılı teknikleri geleneksel değerlerle harmanlayan, halkın dilini kullanan, halkın gerçekleriyle beslenen öteki kolu. Hüseyin Rahmi ikincisinde yer aldı. Halkın psikolojisini çok iyi anlayan ve anlatan bir yazardır.
Agah Sırrı Levent, Hüseyin Rahmi için şu değerlendirmeyi yapar:"Onun romanlarında iyi ile kötü, aldatanla aldatılan, zenginle fakir, akıl ile beceriksiz, kurnazla saf, karşı karşıyadır. Bunlar arasındaki zıtlaşma, olayları daha da canlandırır...."
Kitabın Konusu
Roman öylesine gerçekçi ve yalın bir anlatıma sahiptir. Halkın korkularını boş yere. İstanbul bir dedikodu ile çalkalanmaktadır. Kuyruklu yıldızın dünyaya çarpıp her kesin hayatını kaybedeceklerini dedikodusunu yayıp insanlar panik şeklinde yaşanmaktadır.
Bu böyledir hikâyesinde ki son sahne olan lunaparkın çıkış kapısının yerini bildikleri halde karakterler bir türlü bulup parkın içinden dışarı çıkamıyorlar ve saat sürekli gece onbirden başka bir vakti gösteremiyor. İçinde bulundukları telaş ve panik olma durumu tıpkı bana; bizlerin de bir senedir içinde bulunduğumuz pandemi koşullarının yaşattığı birbiri ardınca süregelen ve hiç geçmeyecek gibi hissettiren benzer duyguları anımsattı.
Umarım bizim hikâyemiz güzel biter. Sağlıkla...
Tolstoy'u yakından tanımamıza olanak sağlayan binlerce sayfaya bedel bir kitaptı.Varoluş sancıları çeken Tolstoy'un tüm hayatını çarpıcı şeffaflığı ile ortaya koyması ve bu kadar cesaret isteyen düşünlerini kaleme alması beni inanılmaz büyüledi ve bir o kadar yakinen etkiledi.
Hayatın amacını,varoluş sebebini,ölümü,ölüm ile yaşam ilişkisini,yaşam ile yaşamak ilişkisini sorgulayarak kendini ruhani bir çıkmaza sokmuştur.Düştüğü bu ruhani boşlukta çareyi önce bilimde daha sonrasın da felsefede aramıştır ama kendi sorularına tatmin edici bir cevap bulamamıştır.
Nasıl yaşarım sorusu ile o ruhuna çektirdiği ızdırabı o acıyı kelimeleri ile bana resmen yaşattı.
Hayatın amacını arayıp bulamadığı halde önüne bakıp yaşayamayacağını vurgular ve şu kelimeleri kaleme alır;
*Hayat benim için cazibesini yitirmişken benim eserlerim baska insanları nasıl cezbedecek.
Hayatın amacı "hiç"lik ise intiharı bile düşünmüştür lakin bunu yapmamak için urganı ve silahını kendi elleri ile saklamıştır ve şu cümleyi kurmuş kitapta ;
*Hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum,ama gene de hayattan bir şeyler bekliyordum.
Ve kitapta beni en çok etkileyen bölüm ise ölümü benzettiği o kuyu,ejderha,fareler ve insanlar benzetmesi muhteşemdi
Son olarak bu kitap beni hastanelik etti arkadaşlar...Kaygı bozukluğu ve panik atak teşhisli biri olarak beni aşırı etkiledi ve bende zaman zaman düştüğüm bu hayatin amacını sorgulama bataklığına tekrar düştüm ve kitabın son 20 sayfasını bugün okuyup bitirebildim
