filozof, yaşamı sanat ve düşünce açısından süzen insandır
Berlin'den, Adnan Binyazar'dan yeni bir mektup : - Bana göre filozof, yaşamı sanat ve düşünce açısından süzen insandır. Kuram üretenleri ben bilime daha yakın bulurum. Kanıtlayıcılan da filozof sayma eğiliminde değilim. Bana göre Montaigne, Voltaire gibi insanlar filozoftur. Sizin filozofluğunuzun ölçüsü daha başka. O soydan gelmekle birlikte, insanın " kafatası "ndaki cevheri her sözcüğünüzde dile getiriyor gibisiniz. Bir de aslolan'la olmayanı, dilin size verdiği o engin yetenekle biçimlendiriyorsunuz. Aktardığınız her şey, potasını sizin hazırladığınız bir insanlık durumunun irdelenmesidir. Düşünce göğermesi yaratıyorsunuz kafada. Çok daha önemli bir yönünüz Kişiyi paralel durumlarla karşılaştırmıyorsunuz. Sizi okuyan, "Ben de böyle düşünüyordum..." diyemez; "Demek gerçek düşünce bu imiş..." der. Ben sizi hep bir bilgi kürsüsü saymışımdır. Anlatımınız ayrı bir kürsüdür. Okudukça, dünyanızın genişliğini daha çok ayrımsıyorum. Bir gece yansı sizi okurken, Eflatun'un Devlet'inde rastladığım bir tümceyi sesli sesli söylemeye başladığımı çok iyi anımsıyorum "Söyle bakalım sözün mirasçısı!" Sizi ben, dilimizin, Türkçenin mirasçısı sayıyorum.
Sayfa 12 - ADAM yayınları, 1995Kitabı okuyor
Beynimiz ortalama 1.400 cm.3’tür. Oysa bu şempanze için 400 cm.3, goril için 500 cm.3 olarak saptanmıştır. İnsanın kafatası daha küresel olup alnımız doğrudan yüzümüzün önü üstünde yükselir. Azı dişlerimiz paralel değil, parabolik yay biçiminde kurulmuştur; maymunlarınki ile karşılaştırıldığında daha küçük ve basıktırlar.İnsanı maymunlardan ayıran en büyük farkı anatomide değil davranışta bulmaktayız. Ne var ki, tüm üstün zihinsel yeteneklerimize karşın davranışlarımızda gerçekten «bize özgü» diyebileceğimiz özellikleri tanımlamada antropologlar büyük güçlüğe uğramış­tır. Bir zamanlar insan «araç kullanan tür» diye tanımlanmıştı. Sonra maymunlarla daha başka hayvanların da araç kullandığı saptanınca, bu kez insanı «araç yapan tür» (homo faber) diye tanımlamak yoluna gidilir. Ancak bu da, Jane Goodall adındaki ünlü gözlemcinin, şempanzelerin «termite» denilen böceklerin yuvası­na sokmak için çubuk yonttuklarını saptaması üzerine geçerli bir tanım olmaktan çıkar. Dahası şempanzelerin bu davranışı bir tür , eğitim yoluyla öğrendikleri göz önüne alındığında, «kültürel gelenek» dediğimiz olgunun da insana özgü olmadığı söylenebilir. Bunun bir kanıtını da Japon maymun birliklerinin geliştirdikleri bir gelenekte buluyoruz. Bunlar yemek için topladıkları tohumları toz, toprak ve kumdan arındırmak için önce suya atmakta, sonra yemektedirler.
Sayfa 66 - Gerçek yayınevi Birinci Baskı Ekim 1989Kitabı okudu
Reklam
Kafatası kemiklerimiz evrim esnasında, üzerlerine tutunmuş olan kaslarının işlevlerinin azalması sonucu giderek zayıflamalarına paralel olarak incelmiştir.
“Çocuğunuzun beyni izole edilmiş, bir boşluk içinde işlev gören ve ‘tek bir kafatası’ içinde hapsolmuş bir organ değildir.” diyerek beynin pek çok ayrıntısını anlatıyor kitap. Yazarlarının alanında oldukça uzman kişiler olması anlatılan konunun bütünlüğünü bize hissettiriyor. Hatta bahsedilen stratejiler bir anlamda kuram niteliği taşıyor bile diyebiliriz. Piaget’in bilişsel gelişim kuramı gibi meşhur bir anlatımı bu tür bilimsel ve güncel açıklamalarla değerlendirmek benim en sevdiğim kısım oldu. Aynı zamanda “Yaşamın Başlangıcı” belgeseliyle paralel izlemek verimliydi. Kitap bizlere pek çok bilgi aktarıyor fakat bunu sıkmadan yapıyor, üstelik ebeveynlerin tam da istediği hap bilgi şeklinde de sunuyor nihayetinde. Örnekler tutarlı olunca okuduğunuzu içsel olarak kolayca kabul etmenize yardım ediyor. Kitabın isminde çocuk geçiyor olmasına rağmen anlatılanlar elbette ki yetişkine de hitap ediyor, çünkü temelde beyni anlatıyor. Okuduktan sonra beyniniz aynı şekilde düşünmeyecek artık diyebilirim.
Kafatası kemiklerimiz evrim esnasında, üzerlerine tutunmuş olan kaslarının işlevlerinin azalması sonucu giderek zayıflamalarına paralel olarak incelmiştir.
Sayfa 108Kitabı okudu
Hitler ve Nazizm neredeyse evrensel olarak şeytani görülür, fakat Türkiye garip bir ülke olduğundan, "Hitler az bile yapmış, bunların hepsini öldürmek lazımdı," diye adını saygıyla anan insanlar bulmak mümkün. Her şeyin ters işlediği böyle bir paralel evrende, safsatanın adı da "liberalizme indirgeme" yahut "reductio ad John Lockeum" olurdu sanırım.
Sayfa 448 - Epsilon - 2.Baskı
Reklam