Sevdiğin seylere ne oldu? Van Gogh'un tablolarinin önünde neden defalarca saatler geçirmis ve içi huzurla dolmustu; sanki ressam umutsuz bir paranoyak degil de tamamen mutlu biriymis gibi. Çünkü hiçbir sey izlenimi yok edemezdi, Elbette bir resim yok edilebilirdi ama var olduğu sürece, boyayla tutsak edilmis tam ve eksiksiz bir andı. Ayçiçekleri asla solmayacakti. Arles'teki Langlois Köprüsü asla bombalanmayacaktı.Dehşetin görüntüsü her zaman dehşet verici olacaktı ve güzellik her daim güzel kalacaktı. Köşeli suratlı, kulağında beyaz sargı olan adamın resminde bile huzur verici bir süreklilik vardı. En azından resimde daha mutsuz olamaz, yaşlanamazdı.Resimdeki adam ebediydi. En sonunda ona eziyet edenlere ya da onu anlamayanlara karşı galip gelmisti. Bir resim fırçası ve dehasının yardımıyla herkesi yenmisti.
Bir şeyin gerçekte öyle mi olduğu yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırirdi. Gerçi sezilerim, bir süre sonra hayat tarafından doğrulanırdı. Ama her defasında ben,aradan geçen bir süre boyunca. "Doktor acaba ben paranoyak mıyım?"
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
Reklam
Mâi ve Siyah'ın Ahmet Cemil'i kadar paranoyak ve hasta ruhluyum kimi zaman..
acemi karalaması
Adına sosyal medya dedikleri ‘asosyal’ medya sonunda insanları paranoyak yaptı: herkes de bir endişe. Kimi tanınmaktan endişe diyor, kimi birine selam verirsem borçlu çıkar mıyım endişesinde, kimi de kendine hakim olamamanın getireceği risklerin endişesinde. Sonumuz hayır olsun bakalım
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ? “Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
666 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.