Genel bir kıtlık, ufacık ayrıcalıkların bile önemini artıtır ve dolayısıyla iki grup arasındaki farkın büyük görünmesine yardım eder... Kuşatılmış bir kentte olduğumuzu varsayalım. Burada varlıklıyla yoksul arasındaki ayrım, bir parça etinin olması ya da olmaması demektir.
Sayfa 167Kitabı okudu
"Ne diyordum?" "Tanrı'nın evreni yaratmaya çalışırken havaya uçtuğunu söylüyordun." "Evet. Evren bir deneydi. Tanrı'nın bir deneyi. Ancak her şey yolunda gitmedi. Tanrı patladı ve parçaları her yere yayıldı. Buna Big Bang adı verildi. Bizim yapmamız gereken, her şeyi birleştirmek. Her şeyi ve kendimizi bir araya getirmek. O zaman Tanrı yeniden tek parça olacak. Şimdiki zayıflığımız bundan kaynaklanıyor. İyiliğin ne olduğunu biliyoruz ama iyi olamıyoruz. Çünkü içimizde Tanrı'nın sadece küçük bir parçasını taşıyoruz. İyilik ve kötülük çelişkisi buradan geliyor. Gücümüzün asla yetemeyeceği hayallerimiz var: erdem, yüksek değerler, sonsuz kardeşlik, insanlık barışı gibi. Ama birleşmediğimiz sürece ne yazık ki hiçbiri gerçekleşmeyecek."
Sayfa 159Kitabı okudu
Reklam
Güzel yer, güzel yer Alemdağ. Şu saatte on beş metrelik ağaçlarıyla, Taşdelen'iyle, yılanıyla... Ama kış günü yılanlar inindedir. Olsun. Hava Alemdağ'da ılıktır. Güneş yaprakları kıpkızıl ağaçların içinde doğmuştur. Gökten parça parça ılık bir şeyler yağmakta, çürümüş yaprakların üstüne birikmektedir. Taşdelen parmak gibi akar. İçimizi şıkır şıkır eden bir maşrapayla önce içimizi, sonra çırılçıplak soyunarak dışımızı yıkıyor. Su içmeye gelen bir tavşan, bir yılan, bir karatavuk, bir keklik Polonezköy'den şerefimize kaçıp gelmiş bir keçiyle alt alta üst üste oynaşıyoruz.
Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız... Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi nerdesin, ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın , değil mi? Öyleyse ayrılmadık. Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz . Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür
"Ah eski İstanbul! İçten içe kaynaşan hayatıyla, durmadan çarpışan ihtiraslarıyla, kin ve sevgileriyle, birdenbire coşan nefretleriyle, kaynayan sular gibi içten dönen ve derinleşen dolaplarıyla, daima kızdırılmış bir kaplan gibi atılmağa, parçalamağa hazır ocaklarıyla, tekkeleriyle, esnafıyla, o kadar parça parça, dağınık göründüğü halde istediği gün, sokakta, çarşıda, meydanda birdenbire birleşen, acayip ve korkunç bir mahluk gibi halka halka büyüyen, genişleyen, okyanuslar gibi homurdanan, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan, devirip altüst eden, kadını erkeğini tamamlayan halkıyla her türlü canlılığın üstünde canlı şehir."
Sayfa 44 - Dergah Yayınları, 10. baskıKitabı okudu
Ben en karanlık yanlarımdan ve gecenin hoyrat kollarından koparıp benliğimi senin aydınlığına yürüdüm sevdiğim... Sana bir ömür muhacir kalmaya âmade varlığım...İçimi karış karış saran aşk sızısının acısıyla döndürdüm yüzümü sana... "Hiç-mi insafı yok sevda yamaçlarının"... Nice yangınlar büyüterek doldurdum heybemi... İçinde bir tek sen kokan hasretim var... Eğer-ki bir parça merhamet süzülmez ise gözlerinden, gam deryasına düşmemem için hiç bir sebep olmayacak bilesin...
Sayfa 318 - Tek Gül
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.