128 syf.
10/10 puan verdi
Baudelaire'ın Paris şehrini bir tımarhane gibi görerek bu tımarhanede yaşanan gündelik trajediler üzerinden, hangi şehirde olursa olsun, insanlar için bağlayıcılığı olan varoluş sorunlarını ele aldığı muazzam kitap. Aslında Paris şehri bu noktada bir imge sadece. Şehir yaşamları hemen hemen birbirine benzer bir formda oldukları için Paris'in adını
Paris Sıkıntısı
Paris SıkıntısıCharles Baudelaire · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20182,187 okunma
Nisan'ın 13'üydü, babanın doğumgünü. Cumaydı günlerden Ölümünden yıllar sonra Öğrendim onu izleyen günleri dolduran arayışındaki Umutsuzluğu, nasıl saçtığını gözyaşlarını Paris'in parke taşlarına. Bir geceliğine erteledim Paniklerini, ateşlerini, en büyük korkunu - O karataşı, büyük kederinin başının içindeki. Aradığın düşü, bir kez daha sana verilmesi için Yalvardığın hayatı ele geçiremiyecektin bir daha, asla. Güncen anlattı bana çektiğin işkenceyi. Düşleyebiliyorum nasıl ziyaret ettiğini kutsal yerlerinin hepsini Var gücünle inanarak onu orada yakalayacağına bir şekilde, Önceden kestirerek ya da bir rastlantı sonucu- Genelde ciddi bir aşk için işten olmayan o yöntemlerle. İnancının seni son yanıltması değildi bu. Bu arada birkaç saatliğine ben vardım Kadere rüşvet verdim getirmesi için seni. Sen de bir büyücü gibi çalışıyor muydun benim belirmem için? Bilmiyordum Nasıl gerekli olmaya başladığımı Ve Kaderin nasıl bir acil ameliyat için kullanacağını Fazla düşünmeden kendi çıkarlarıma hizmet edişimi
Sayfa 29
Reklam
103 syf.
8/10 puan verdi
·
20 saatte okudu
İNSANOĞLU, MICROMÉGAS VE VOLTAIRE
"Neden böbürlenir ki insanoğlu? Dünyaya çıplak geldiği için mi, Ömrünün kısalığından mı, Güçsüz doğduğu, güçsüz öleceği için mi?" (Puşkin, Seviyordum Sizi, s. 31) 18. yüzyıl ünlü Fransız düşünürü ve yazarı Voltaire, yaşamı boyunca deneyimlediği duygu ve düşüncelerini yazınsal alana da taşımıştır. Şiir ve tragedya yazarı ünlü
Micromegas
MicromegasVoltaire · Alfa Yayıncılık · 2015432 okunma
Türk’ün aklıyla dalga geçemezsiniz enayiler :D
Bir ara Moskof hizmetinde bulunan ünlü bir general yara­larını iyileştirmek için Paris'e gelirken, savaşta tutsak aldığı genç bir Türk'ü de yanında getirmiş. (Bir bütün olarak, kendile­ rine güvenmek bakımından İstanbul'daki ulemadan aşağı kal­mayan) Sorbonne'daki din bilginleri, zavallı Türk'ün eğitim görmemişliği yüzünden lanetlenmesinin yazık olacağını düşü­ nerek, Hıristiyanlığı kabul etmesi için Mustafa'ya çok ısrar et­ mişler; teşvik olsun diye de, ona bu dünyada bol bol iyi şarap, öbür dünyada cennet vaad etmişler. Bu akıl çelicilikler dayanıl­ mayacak kadar güçlü çıkmış; onun için, din bilginlerince iyice eğitildikten ve ilmihali belledikten sonra, nihayet vaftiz olmaya ve *kudas sakramentlerini almaya razı olmuş. Ama papaz her şeyi sağlama bağlamak amacıyla, eğitime devam etmiş ve ertesi gün, her zamanki sorusunu sorarak işe başlamış: Kaç tane Tanrı var? Benedikt, çünkü yeni adı böyleymiş, Hiç yok diye yanıtlamış. Papaz haykırmış, Nasıl! Hiç yok mu? Besbelli, demiş, dü­rüst dönme, Bana hep bir tek Tanrı var dediniz: dün ben onu yedim.
- Alacakaranlığımsa mavimsi, pembemsi bir şey; bir güneş tutulması sırasında bir haz düşü.
Zafer
Dünyanın en güzel düşü, sen de hoşça kal!
Reklam
57 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.