İşçi ve sermayedar, hangi sınıfın üyesi olduklarını bilmeseler bile, o sınıfın üyesidirler. Başka deyişle işçinin veya sermayedarın bu ilişkiyi nasıl yorumladıkları, bu ilişki hakkındaki bilinçleri, onların sınıfsal konumlarını değiştirmez. Örneğin herhangi bir işçi, dünyaya burjuvazinin gözüyle baksa bile, işçidir. İşçinin ideolojik tavrı, işçi olduğu gerçeğini, onun sınıfsal konumunu değiştirmez. İşgücünü satan emekçi, ideolojik yönden burjuva konumunda olabilir; başka deyişle kendi sınıfının değil, karşıt sınıfın bilincini taşıyabilir. Örneğin bir işçi, tıpkı patronu gibi liberal düşünceyi savunabilir veya bir maraba, ağası gibi düşünebilir. Ancak o işçi, burjuvaca düşündüğü için burjuva olmaz. Yine o maraba, ağaca düşündüğü için toprak ağası olmaz.
Aydın ise, hangi ideolojinin hizmetindeyse, o ideolojiye sahip olan sınıfın aydınıdır. Aydın, ideolojisini belirlerken, sınıfını da belirlemiş olur. Aydın, ideoloji değiştirerek sınıfını da değiştirebilir. 1980’li yıllarda bunun birçok örneğini gördük.