Bu belirsizlik ve sınırsızlık halinde kendimi bir şeylerle tanımlamak ihtiyacındaydım. "Bir akım, bir öğretı, bir din, bir adam çıksın da karşıma peşinden gideyim" halindeydim. Acaba Budist olabilir miydim? Ya yogini? Benim bu yaptıklarımı yapanlara bir şey deniyor muydu? E ben, o olsaydım ya. O kalıplara girmek için nereye gitmek gerekiyordu? Hemen bavulumu toplayıp yola çıkabilirdim. Pazartesi simya atölyesine gidebilirdim. Ama bunun daha Sali'sı, Çarşamba'sı, Perşembe'si de vardı. İlla bir ara giderdim. Gitmedim, gidemedim, güdülenemedim. Gördüğüm her şeyi yapmış olmak istedim, yapmak vakti gelince de beceremedim. Yoldaki her kemik parçası için durunca haliyle ne aradığımı da unuttum. Hem genç, hem aç, hem de yaralıydım. Hem ne aradığımı bile bilmiyor, hem karnımı doyurmaya çalışıyor, hem de teselli bulmaya çalışıyordum. Teslim olmak isterken gardımı daha da kuvvetlendirdim. Ruhumun halihazırda duymakta zorlandığım kısık sesini iyice susturdum. Hayli yedim, biraz dua da ettim ama sevme işini pek beceremedim. Seçilmiş evsizliğin yan etkisi duygusal yatırımsızlıktan hastalandım.