Kitap 18. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı'nın ve Konya'nın sosyo-ekonomik durumunu konu almaktadır. Kitabın başlarında genel olarak Osmanlı döneminden bahsedilmiş daha sonra da Konya ele alınmıştır. Tarih derslerinde 18. yüzyılda Osmanlı dönemini görmekle birlikte ayrıntı diyebileceğimiz ama aslında bir devletin, kültürün izlerini taşıyan
"إذا أراد اللّه بعبده خيرا جعل له واعظا من قلبه يأمره وينهاه."
“Allah bir kulu için hayr dilediği vakit, kulun kendi kalbini, onun için iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir vâiz kılar.”
Müslim’in rivayet ettiği bir kutsî hadiste (bk. “Salât”, 38) Allah Teâlâ’nın, “Namazı (Fâtiha’yı) kulumla kendi aramda yarı yarıya paylaştım ve kulum dilediğini alacaktır” buyurduğu ifade edildikten sonra şöyle
devam edilmiştir: Kul (namazda Fâtiha’yı okurken)
“Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur” deyince Allah, “Kulum bana hamdetti” buyurur.
Kul “rahmân ve rahîm” deyince Allah, “Kulum beni övdü” der.
“Ceza gününün tek sahibi” deyince “Kulum benim
yüceliğimi dile getirdi” der.
“Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” deyince “Bu, kulumla benim aramda ortak
olan kısımdır ve istediği kulumun olacaktır” buyurur.
Kul “Bizi dosdoğru yola ilet; nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, doğrudan sapmışların yoluna da değil!” deyince Allah, “İşte bu, yalnızca kuluma aittir ve kuluma istediği verilecektir” buyurur. “Duamızı kabul buyur, böyle olsun, bizi eli boş çevirme” mânasına gelen “âmin” sözü, dilleri ne olursa olsun bütün müslümanların, hatta semavî din mensuplarının ortak ifadeleri haline gelmiştir.
Çocuklarımızın yanında eşimizle tartışmamız onlara fikir ayrılıklarının normal olduğunu öğretir. Çocuklarımızın yanında eşimizle tartışırken sesimizi yükseltmeden, nezaketli hitaplar kullanmamız tüm hayatları boyunca karşılarına çıkacak fikir ayrılıklarında nasıl davranmaları gerektiğini öğretir.
Çocuklarımızın yanında öfkelendiğimizde öfkemizi yansıtma şeklimiz, büyüyünce öfkelerini nasıl yansıtacaklarını öğretir. Çocuğumuzun yanında eşimize karşı hitap şeklimiz, zamanı gelince eşlerine nasıl hitap edeceklerini öğretir. Beyefendilerin, tüm ev işlerini hanımefendilere yıkması, gelecekte erkek çocuklarının kendi varlıklarını nimet görüp, ev işlerine üstten bakmalarını öğretir. Kız çocuklarına ise iş bölümü talep etme haklarının olmadığını öğretir. Çocuklarımızın yanında eşimizle günlerce küs kalmamız onlara en sevdiklerine dahi kin gütmeyi öğretir. Sevmediklerini varın siz tahayyül edin.
Kul herhangi bir davranışta bulunurken, önemli bir işe teşebbüs ederken önce eûzü çekerek muhtemel olumsuz etkileri defetmekte
sonra da besmeleyi okuyarak “kendinin tek başına yeterli olmadığını, başarı ve gücün ancak Allah’tan gelebileceğini, Allah’ın yeryüzünde halife kıldığı bir varlık olarak O’nun mülkünde, O’nun adına tasarrufta bulunduğunu, asıl mâlik ve hâkim olan Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa emanete hıyanet etmiş olacağını...” peşinen kabul etmekte ve bundan güç almaktadır.
Şam fethedilmiş, Yavuz Sultan Selim, cuma namazını kılmak için Şam'ın en büyük camisine gitmişti.
Sünnet kılındıktan sonra imam hutbeye çıktı. Tarihî bir gün daha yaşanıyordu. İlk defa bugün, bu hutbede Sultan Selim'in adı okunacaktı...
İmam sesini yükseltti: "Cihan sultanı, mukaddes yerlerin hâkimi, Sultan Selim Han..."
Bitirmesine kalmadan Yavuz Selim'in sesi duyuldu:
"Hayır! Biz mukaddes yerlerin hâkimi (sahibi) değil, hadimiyiz (hizmetkârı). Hutbe böylece değiştirilsin."
Ve imam, hutbeyi öylece değiştirip okudu: "Hadimü'l-Harameyn eşşerefeyn Sultan Selim Han bin Bayezid Han..."
Sayfa 149 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu
Çok sade giyinirdi. O kadar ki, onu herhangi bir saraylıdan ayırmak mümkün olmazdı. Birgün bunun sebebini sormuşlar ve Yavuz’dan şu harika cevabı almışlar.
“Vezirlerin ve beylerin süslü elbiseler giymesi, padişahlarına saygıdan ileri gelir. Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim? Bizim padişahımız (Allah) vücudun dışına değil, içindeki cevhere (imana) bakar”
Bir gün Yavuz Selim’e oğlu Süleyman, çok süslü elbiseler olduğu halde huzuruna getirilmişti. Yavuz hemen çocuk yaşta bulunan Süleyman’ı şöyle bir süzdükten sonra;
“Bu ne hal Süleyman?” dedi. “Anana giyecek bir şey bırakmamışsın!”
Böylece süslenmenin kadınlara mahsus olduğunu belirtmek istedi...
Sayfa 155 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu