albe

albe
@perpetua
208 syf.
·
Not rated
Pan
PanKnut Hamsun
7.3/10 · 790 reads
Reklam
Savaştan sonra uzun zaman gökyüzünden korktum, başımı kaldırıp göğe bakamadım. Sürülmüş toprak görünce korktum. Oysa ekin kargaları telaşsız geziyordu artık üzerinde. Kuşlar savaşı çabuk unuttular...

Reader Follow Recommendations

See All
Odamdaki çiçekleri çıkarıp komşulardan rica ettiğimi hatırlıyorum: "Sulayın lütfen. Yakında dönerim." Ancak dört yıl sonra dönebildim ...
Yavrum küçücüktü, daha üç aylıkken yanımda götürüyordum göreve. Komiser beni göndermek zorunda kaldığı için ağlardı . .. Şehirden ilaç getirirdim, sargı bezi, serum ... Bebeğin kollarının bacaklarının arasına koyar, kundakla sıkıca bağlar, getirirdim. Ormanda yaralılar ölüyordu. Gitmek zorundaydık. Mecburen! Başka kimse geçemiyordu, sızamıyordu şehre, her yerde Alman polis noktaları, bir tek ben geçebiliyordum. Çocukla. Kundaklar içinde ... Itiraf etmesi bile korkunç geliyor şimdi . . . Ah, ne zor! Ateşi çıksın diye tuzla ovardım vücudunu, ağlardı çocukcağız. Kıpkırmızı olurdu, her yeri dökümüyle kaplanır, bağırır, yırtınırdı. Polis noktasında durdururlardı. "Tifo, tifo ... " derdim. Bir an önce gideyim diye kovalarlardı: "Weg! Weg!" .. Tuzla ovardım evet, sarımsak koyardım. Bebeğim minicikti, emziriyordum daha. Polis noktalarını geçip ormana girince hüngür hüngür ağlardım. Bağıra bağıral Öyle acırdım bebeciğe. Bir-iki gün sonra tekrar giderdim ama .
Reklam
Savaş bittiğinde üç İsteğim vardı: İlki - nihayet karın üstü sürünmeyi bırakıp onun yerine troleybüsle gezmek; ikincisi - bir beyaz ekmek alıp hepsini yemek; üçüncüsü- beyaz bir yatağa girip uykumu almak, gıcır gıcır çarşafların üzerinde. Beyaz çarşafların ...
- Annem trenin yanına geldi koşarak ... Sert kadındı. Bizi hiç öpmez, asla övmezdi. İyi bir şey yaptıysak şefkatli bakışlarla süzerdi o kadar. Ama bu kez geldi, tuttu başımı, öpüyor, öpüyor. Gözlerimin içine bakıyor... Uzun uzun ... Annemi bir daha hiç göremeyeceğimi o an anladım. Hissettim ... Her şeyden vazgeçip, sırt çantamı teslim edip eve dönmek istedim. Acıdım herkese ... Nineme ... Küçük erkek kardeşlerime ... O sırada müzik çaldı . .. Emir: "Açıl!! Vagonlara bin! .." Uzun süre el salladım ...
- Eve döndüm. .. Herkes hayatta ... Annem herkesi kurtarmış: dedemle ninemi, kız ve erkek kardeşlerimi Ben de döndüm ...Bir yıl sonra babamız geldi. Büyük ödüllerle döndü babam, ben de bir nişan, iki madalya getirdim. Buna karşın aile içinde en büyük kahramanımız hep annemdi. Herkesi kurtaran oydu. Aileyi, evi. .. En korkunç savaşı o vermişti. Babam, annemin önünde böbürlenmenin yakışık almayacağını düşündüğü için nişanlarını, nişan remizlerini asla takmamıştır. Ayıp, derdi. Annemin hiç ödülü yoktu çünkü ...Hayatta kimseyi annem kadar sevmedim ...
- Köyüme döndüm ... Evimizin önünde çocuklar oynuyor. "Benimki hangisi acaba?" diye düşünüyorum. Hepsi aynı. Saçlarını koyun kırpar gibi, kat kat kırpmışlar. Tanıyamadım kızımı, "Lyusya hanginiz?" diye sordum. Baktım, çocuklardan biri, uzun gömlekli, fırlayıp eve doğru koştu. Kıyafetlerine bakıp kız mı erkek mi ayırt etmek de zor. Yine sordum: "Lyusya hanginiz bakayım?" Parmakla gösterdiler, "şu giden" gibisinden. Böylece onun kızım olduğunu anladım.
Savaşta bütün ailemi kaybettim. Savaş bitti ama bekleyecek kimsem kalmadı ...
Reklam
Baharı çok severdim. . . Vişnelerin çiçek açmasını ve leylak çalılarının önünden geçerken burmuma dolan kokuyu ... Üslubum sizi şaşırtmasın, şiir yazardım ben. Şimdiyse baharı sevmiyorum. Aramıza, tabiatla arama savaş girdi. Faşistleri memleketim Jitomir'de ilk gördüğümde vişneler çiçek açıyordu ..
Zafer!" dediler. Erkekler evlerine dönmeye başladı. Gönderdiğimizden az kişi döndü. Yarısından azı. Kardeşim Yuzik ilk dönen oldu. Gerçi sakatlanmıştı. Onun da benimkinin yaşlarında bir kızı vardı. Dört yaşında, beşine basmıştı ... Kızım onlara oynamaya giderdi, bir keresinde ağlayarak geldi: "Gitmem bir daha." "Neden ağlıyorsun?" diye sordum. "Oleçka'yı (kızlarının adı Oleçka'ydı) babası dizine oturtuyor, okşuyor. Benim babam yok. Benim sadece annem var." Kucaklaştık. .. İki-üç yıl böyle geçti. Dışarıdan koşa koşa gelir: "Evde oynayayım mı? Babam gelirse başka çocukların arasında tanımaz beni. Görmedi ki hiç," derdi. Dışarı, çocukların yanına yollayamazdım. Sabahtan akşama kadar evde otururdu. Babasını beklerdi. Dönmedi babamız ...
Müfrezemizde Çimuk soyadlı iki kardeş vardı ... Köylerinde pusuya düşmüşler, bir samanlığa sığınıp ateş açmışlar; sonunda düşman orayı ateşe vermiş. Fişekleri bitene kadar çarpışmışlar ... Sonunda yanık vaziyette çıkmışlar dışarı ... At arabasına yükleyip insanlara göstermişler bunları, biri çıkar da kimlerden olduklarını söyler diye. Ele verir diye ... Bütün köy oradaymış. Babaları ve anneleri, kimse çıtını çıkarmamış. O an feryat etmeyen ananın mangal gibi yüreği olmalı. Ses etmemiş. Ağlayacak olursa bütün köyün yakılacağını biliyormuş çünkü. Yalnız onu değil herkesi öldürürlerdi. Tek bir Alman askeri için köy yakıyorlardı. Biliyormuş kadın ... Her şeyin bir ödülü vardır ama en üstün kahramanlık madalyası bile bu anneyi ve sessizliğini ödüllendirmeye yetmez ...
Almanlar partizan müfrezesinin konaklayacağı yeri öğrenmiş. Ormanın çevresini ve tüm girişleri sarmışlar. Balta girmemiş bölgelerde saklanıyorduk, tenkil müfrezesinin uğramadığı bataklıklar koruyordu bizi . Bataklık, araçları da insanları da ölümüne içine çekiyordu. Günlerce, haftalarca boğazımıza kadar suyun içinde durduğumuz oluyordu. Aramızda bir kadın telsizci vardı, yakınlarda doğum yapmıştı. Çocuğu aç, meme ister ama annenin kendisi de aç, sütü gelmez, çocuk ağlar. Tenkikiler yakında ... Köpekleri de cabası. .. Köpekler duyacak olursa hepimiz mahvoluruz. Bütün grup - otuz kişi . .. Anlıyorsunuz, değil mi? Komutan karar verdi ... Kimse anneye emri iletmeye cesaret edemiyor ama kendisi de anlıyor zaten. Bebeğin kundağını suya bırakıp uzun süre tutuyor orada ... Çocuk bağırmıyor artık ... Hiç sesi çıkmıyor. .. Biz bakışlarımızı kaldıramıyoruz. Ne anneye, ne birbirimize bakabiliyoruz
806 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.