Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

petta reddast

petta reddast
@petttareddast
Bu hesapta -ve her hesapta- sizin katılmak zorunda olmadığınız fikirler paylaşılmaktadır.
Tümüyle bilinmeyeni betimlerken bile, bunu bildiklerimiz ya da kısmen bildiklerimiz bağlamında yapabiliriz. Kategorilerimizin başarısızlığını kabul etmek yerine, ampirik deneyimleri bu kategorilere uyacak şekilde bir kuşa benzetmeye bayılırız. Böylesi tercüme sorunları sadece Batıya özgü değildir. İlk defa bir domuzla karşılaşan insanların anlatıldığı bir Yerli halk hikâyesi vardır. Bu insanlar ilkin şaşakalırlar. Sonra içlerinden biri gayet kendinden emin bir halde, bunun yemeyi abartmış bir fare olduğunu iddia eder. Bir başkası ise buna itiraz eder ve yine aynı bilmişlikle, bunun aç kaldığı için bu hale gelmiş bir fil olduğunu söyler. Hiçbiri mevcut kategorilerini bir kenara bırakıp da bunun yeni bir deneyim olduğunu kabul etmeye yanaşmaya niyetli değildir.
Reklam
Bizler tarihlerimizi, dillerimizi ve hatıralarımızı bir varış noktası olmaktan çıkarıp bir kalkış noktasına dönüştürmeye çalışırken, "ilerleme" adı verilen fırtınalardan arta kalan enkazlardan ve kırık parçalardan hep yeniden inşa edilen eleştirel düşünce, hafıza tablolarımızı yeniden yazar.
Her ne kadar, kinik bir gözle bakarak, son dönemdeki entelektüel yolculukların, kendi dışındakileri evcilleştirmeye ve bir zamanlar dışlanan ve susturulanları da pençesine almaya çalışan ataerkil Batılı entelektüel iktidarın süreğen anlatısındaki son değişimi temsil ettiğini düşünmek mümkün olsa da burada bundan başka bir şeyin de vuku bulduğu aşikar bir durumdur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Bir gün, benim için her şeyden daha önemli olanın, kendimi ne dereceye kadar bir yabancı olarak tanımladığım olduğunu fark ettim... Ve anladım ki, kırılgan biri olarak yabancının güvenebileceği tek şey, başkalarının ona sunabileceği konukseverlikti. Tıpkı kelimelerin beyaz sayfaların kendilerine açtıkları yerlere ya da kuşların gökyüzünün koşulsuz sinesine sığınmaları gibi.” Edmond Jabès
Zira vaktiyle yaşanmış ve oklar gibi kalbimize saplanmış bütün eski saatlerin, biz bir aralık kendimizi böyle şiire kaptırırsak, içimizde hala daha nasıl sızladıklarını duydum!
Sayfa 107Kitabı okudu
Reklam
Zaten İstanbul mahallelerinin bir hususiyeti kendi zevkleriyle birlikte daima bir başka köşesinin daüssılasını vermeleri değil midir? Bu çok güzel şehrin hangi mahallesinde olsak bir başka yerinin davetini duyar, vuslatını özler ve hasretini çekmez miyiz?
Sayfa 106Kitabı okudu
Akşam hemen dökülmeye hazır iri bir güldür. Biten günle başlayan gece arasında bu avare ruh saatini, o bir gül gibi dağılırken kucaklamak ve onun artık boşluğa dökülen ve karışan kokusunu, bir an genişlemiş ruhumuzda toplayarak böylece tatmalı değil miyiz?
Fakat bilmezdim ki dualar ancak onları söyleyenlerin inandiklari birer hayal değil midir? Duaların dinlenilmesine ve duyulmasına, kabulüne bilmem ki imkân var mıdır? irsì olarak dindar olan çocuklar yine irsì olarak mantık ve vuzuh düşkünüdürler. Ve vine irsì olarak da ruhlar bin tezadın kucaklaşıp birleştiği, beraber yaşadığı bir yerdir. Bir dua içimi kaplar, bir şüphe, bir itimatsızlık zihnimi sarar, bir çaresizlik içimde ağlardı.
Çamlıca! Ne yüksek isim! Tadının davetini almış da güya araba ile Çamlıca Tepesi'ne değil, ihtişamla, bu tepenin üstündeki göğe çıkıyormuşuz gibi ona doğru gidişlerimiz hep birer yükselişe benzerdi!
“Çocuk tabiatlı kaldığımdan büyüklerle aram hâlâ bir türlü düzelmiyorsa içimde bir âlem saklayarak onun solmadığını ve susmadığını görmekle ne kolay teselli buluyorum!”
Reklam
Gittikçe emin oluyorum ki dünya manzaralarının tatlarını ruhumuza işleyen seneler daha çocukluktan yeni çıkmaya başladığımız, ve ilk gençliğe girdiğimiz zamanlar oluyor. Sonra bütün hislerimiz bize ilk gelen bu ışık etrafına tutunarak aydınlanıyor ve yaşıyor ve biz artık hep onların uğultularını duyuyor ve hep onları sayıklıyoruz.
Bu çiçek gibi kokan havalar, bu musiki gibi duyulan sükûtlar, bu husûsi bahçe yollar gibi sokaklar, bu dost gibi ağaçlar, bu kuluçkaya yatmış gibi sıcaklar, böylece gönlümüzün ihtiyacına uyan ve ebediyetin ruhumuzu dinlendirecek yüzüne benzeyen günler ve geceler örerdi.
Çocuklar isterler ki yanlarındaki büyükler her zaman bütün suallerine cevap verebilecek âlimler olsun ve bilmezler ki malumatımız çoğaldıkça cehlimizin arttığını görmeye mahkumuz. Zira malumatımızın büyümüş hacmi ile dahi çoğalmış bir mechulat tabakasına temasımız olur.
Nasıl ki bir örümcek köşesinde, vücudundaki ipekten kendine bir ağ kurarsa bunlar da yerlerine geçip ağızlarını açar açmaz bir şiir yuvası kurarlardı ve anlardık ki, ağız bilhassa bir şiir söylemek içinmiş.
Fakat gülüşlerim dinince ne zaman gözlerimi kaldırarak dünyaya geniş, müsterih bir şiir ve füsun ziyası döken aya, mehtap altındaki çamların, denizin ve her şeyin sihirli güzelliğine baksam âdeta ürker ve daha okumaya layık olmadığım esrarlı bir kitap gibi mehtaptan zevk almayı âtîye, büyüdüğüm bir zamana bırakırdım. Buna layık olacağımı uman, bekleyen hissimi hiç unutamam.
575 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.