Batı medeniyeti bünyesinde adına "devrim" denilen olgular, neticede insanları ve milletleri biraz daha "bencil", biraz daha "menfaatçi", biraz daha "zalim", biraz daha "eşyanın kölesi" olmaya şartlamıştır. Oysa, tarih boyunca dönem dönem, bunalıma düşen, zulümde azgınlaşan insanlık ancak
Sayfa 13 - İz Yayıncılık
Hz. Ali, karısından duyduğu bu sözlerle rahatlamıştır. Hemen ayaklanıverir ve soluğu peygamber efendimizin yanında alır. Sorunun cevabını verebileceğini söyler ve "Allah'ı kulluğumla, Peygamber'i ümmetliğimle, Fatma'yı kocalığımla, Hasan ile Hüseyin'i babalığımla severim" der. Bunun üzerine peygamber efendimiz gülümser. "Doğru cevap, ancak biraz Fatma kokuyor" der.
Sayfa 121 - DestekKitabı okudu
Reklam
...nüfus kağıdı Müslüman'ı değil, Son Peygamber'in hayatını örnek alan Müslüman olmaktan başka çare yoktur.
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in zamanında fetih ordularında yerini alıyor Bilal. Hicretin on altıncı sene- sinde Hz. Ömer'le birlikte Kudüs'e girdiğinde halife- nin ısrarı üzerine ezan okuyor. Aralarında Ebû Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel gibi öncülerin de bulunduğu yüzlerce sahabi, ezanla beraber Kainatın Efendisi'ni hatırlıyorlar gözyaşları içinde. Bilal tekrar söz veriyor kendine bir daha ezan okumamak için. Fakat rüyasında Hz. Peygamber, "Beni ziyaret etmeyecek misin?" diye sorunca, yıllardır uzak kaldığı Medine'de alıyor soluğu. İşte orada Ehl-i Beyt'in göz bebekleri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'le karşılaşıyor. Onları kırmak mümkün mü! Mescid-i Nebevî'de Hz. Peygamber'in ölümünden sonra ilk defa ezan okuyor Bilal. Şehadetleri duyan Medineliler heyecanla evlerinden fırlıyor, Resûlul- lah'ın mübarek kabrinden kalkıp yeniden aralarına ka- tıldığını düşünerek dolduruyorlar mescidi. Ve hiç ağla- madıkları kadar ağlıyorlar o gün. Ne çok özlediler O'nu. Ölüm döşeği ne tatlı bu yüzden! Ölmeden önce eşine, "Ne kadar hoş! Yarın sevgililerle, Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım!" diyor Bilal. Zira öyle bir söz duydu ki O'ndan, yıllardır toprağı hayal ediyor: "Bu gece cennette, önümde senin pabuçlarının tıkırtısını duydum!"
Sayfa 180Kitabı okudu
İşte bu noktada ansızın güçlü bir alev gibi bir sezgiyle yanıp tutuşmaya başladı içim: Herkesin yapabileceği bir “iş” vardı ama kendi seçebileceği, tanımlayabileceği ve gönlünce yönetebileceği bir iş kimseye verilmemişti. Yeni tanrılar istemek yanlıştı, dünyaya herhangi bir şey vermeye kalkmaksa tümüyle yanlıştı! Uyanık insanları bekleyen tek ama
Uyanık insanları bekleyen tek ama tek bir görev vardı: kendini aramak, kendi içinde bir sağlamlığa kavuşmak, el yordamıyla kendine özgü yolda ilerlemek, yolun nereye çıkacağına aldırmamak. Bu beni derinden sarsmıştı, söz konusu yaşantının meyvesi buydu benim için. Sık sık geleceğin hayalleriyle oynamıştım, belki şair ya da peygamber, belki ressam, belki daha başka biri olarak gelecekte beni bekleyen rolleri düşlemiştim. Bütün bunlar bir hiçti. Ben şiir yazmak, vaaz vermek, resim yapmak için gelmemiştim dünyaya; ne ben ne de bir başkası öyle bir amaç için dünyada bulunuyordu. Bunların hepsi arada baş gösterip ikinci planda kalan şeylerdi. Herkes için gerçekte bir tek uğraş vardı: kendini bulmak. İnsan şairlikte, cinnette, peygamberlikte ya da canilikte alabilirdi soluğu, bu onun bileceği şey değildi, hatta bunun önemi de yoktu hiç. Onun işi, rasgele bir nitelik taşımayan kendine özgü yazgıyı ele geçirmek, bu yazgıyı tümüyle ve kesintisiz olarak sonuna dek yaşamaktı.
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
76 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.