" Hicri 1000 senesinin başında, bu kusurlu ve fakir kul Mekke'de bazı dostlarla peygamber mucizelerinden ve evliya kerametlerinden konuşurken o dostlardan biri bana dedi ki : -Sevgili kardeşim senden dinledigimiz acayip ve garip hikayeleri başka kimseden işitmedik. Dünya kimseye kalmaz ;sen bu hikayeleri yazıp bir defterde toplasan, tâ kıyamete kadar hâyrla anılmana sebep olur. Nitekim derler ki : ' Kâmilin gitse vücudu, nice icadı kalır ; Anla, bil sen dahi kim;er ölür adı kalır.' Bu şekilde o kadar üsteledi ki, o iyi niyetli arkadaşı kıramadım. İlmel yakin bildiğim ve aynel yakin müşahede ettiğim büyük peygamberlerin ve velilerin yaşadıklarını ve anlattıklarını bu kitaba topladım. İnsanlar gerçekten acayip hikaye ve garip rivayetlere düşkündür. Hadis-i şerifte : ' Peygamber mucizeleri ve evliya kerametleri hangi toplulukta anlatılsa, Hak Tealanın rahmeti hiç şüphesiz onlar üzerine iner.' buyurulmuștur. Ümidim şudur ki, bu kitaptaki hikayeler duası hak katında makbul bir Hak așıkına rastlar da; bu kitabı yazana hâyr dua eder inşallah. "
HER ŞEYDEN ÖNCE İTİKAT GÜNAH-KÜFÜR Bir adam ömrü boyunca bir şarap fıçısı içinde otursa ve yalnız şarapla yaşasa da “Bu haramdır, biliyor ve doğruluyorum; ama ne yapayım ki, nefsimi yenemiyor ve ondan vazgeçemiyorum!” dese hareketi sadece günaha girer de, ömrünce ağzına alkol almamış başka biri “Ben içkiyi bünye ve mizacıma uymadığı için
Reklam
Dua dilemektir. Dilemek verebilenden olur. Verebilen Allah... Şartsız ve kayıtsız veren... Öyleyse dua Allahın, onu her kayıttan münezzeh bilerek ulûhiyetine el açmak... Böyle bir başvuruş hiç geriye döner mi?.. Elverir ki, sen dilemeyi bilsen!.. Bu bilişte hiçbir had yok... Elverir ki, sen had içinde dilemeyi bilsen!.. Dilemek samimîleştikçe kabulü imkânı artar. Elverir ki, sen samimilikte dilemeyi bilesin!.. Dilemekte ihlâs sahibiysen, Ölünün dirilmesini de isteyebilirsin! Düşün, ölüyü dirilten ve kameri ikiye bölen peygamberlerin ihlâs derecesini!.. O mucizeleri, o ihlâs ile beraber onlara veren de Allah… Ama dur; burada da aşılması güç bir dönemeç var… Allah’ın yarattığı “olur” ve “olmaz”lar âleminde en küçük edep hatası insanda ihlâs diye bir şey bırakmaz ve dua kabul edilmez. Bu kılı kırk yarıcı inceliği fark edebiliyor musun? Öyleyse dileklerinde de edepli ol ve “Allahım Hatçe’yi dirilt ve bana ver!” yerine “Ona rahmet et!” diye yalvar!.. İhlas eksikliği korkusuna bak ki sen, velî, ellerini kaldırmış, Allaha hitap ediyor: - Yarabbi, bugüne kadar senden ne kadar istiğfar ettimse şimdi istiğfarlarımdan istiğfar ederim.
Sayfa 210Kitabı okudu
'Allah’a iman ettiklerini iddia edip sonra da mucizeleri inkâr edenlere şöyle diyoruz: Bu düzeni koyan Allah değil mi? O zaman Allah’ı, kendi iradesi, kudreti ve seçimi ile koyduğu bu düzenle nasıl sınırlıyorsunuz? Kâdir ve muhtâr olan Allah kendi koyduğu düzeni değiştirmekten aciz midir? Allah’ın, bu düzeni değiştirmediğini müşahede edişimize -ki kendisinde hiçbir sapma olmayacak değişmez sünnetidir- gelince, bu bize nispetledir. Bunun mânâsı bizim kâinatın düzenini değiştirmeye kudretimizin olmamasıdır. Buna binâen ateş, kâinatın düzeninin gereği olarak yanma kabiliyeti olan her şeyi yakar. Kâinatın düzeninin bu şekilde devam etmesinde bizim maslahatımız ise şudur: Dünyevi işlerimiz ve ihtiyaçlarımızda genel olarak bu düzene dayanır ve bu düzenden muntazam kaideler elde ederiz. Fakat mesela -ateşi yaratan ve onun yakma düzenini koyan Allah’ı değil de-bizi bağlayan bu ateş düzeni, Allah’ın, İbrahim Aleyhisselam’ın peygamberliğini desteklemek için onu soğuk ve selametli kılmasını engelleyemez. İşte Mevkıfu’l Akl ’ın birinci bâbında bu düzenin koyucusu olan Allah’ın varlığına delil olduğunu söylediğimiz âlemin bu genel düzeniydi. Bu düzenin değiştirilmesi de -ki bunu mucize olarak ifade ederiz- peygamberlerin varlığına delildir.
Her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın -ki biz peygamberlerin peygamberliği ve mucizeleri meselesini, Allah’ın varlığını ve her şeyin yaratıcısı olduğunu kabul edenlerle konuşuyoruz- yanma fiilinin yaraması olması ve yanmanın illetinin Allah’ın iradesi olması, yanmanın da ateşin değil, bu iradenin sonucu ve eseri olması ihtimali olduğu sürece [birliktelik bağının nedensellik bağı olduğuna itibar edilmez]. Ateş yanmayla birlikte, fâilinin (Allah’ın) ihtiyaç duymadığı âdî bir şart olarak bulunur. Bu da insanların ihtiyaçlarını giderirken araç yapacakları bir vesile ve düzen olması için şart koşulmuştur. Yani bu, bahsedilen düzene uymaları gereken insanlara nispetle şarttır; gerçek fâile nispetle değil. Bunun mânâsı Allah’ın nezdinde ateşle veya ateşsiz, yanmayı yaratması eşit mesabededir. Eğer suya yanma ve ateşe de söndürme özelliği vermek isteseydi bunu da yapardı. İşte, bu ihtimal (gerçek failin Allah’ın iradesi olması ihtimali) var olduğu ve -vukû bulan hadiselerin fâilinin teklenmesi* ve kâinatın düzeninin, neredeyse mahlukât adedince fâillerin olmasından doğacak parçalanmışlıktan korunması bakımından- söz konusu ihtimal yanmanın esas fâilinin ateş olması ihtimalinden daha üstün olduğu sürece, kâinatta gördüğümüz sonuçlarda etkiler meydana getiren sebepler, daha doğrusu sebeplere benzeyen şeyler, tek hakîkî sebep olan Allah’ın iradesini örten görünümlerdir.
Hadis karşıtları ne yapmak istiyor kitap özeti
Hadis karşıtları ne yapmak istiyor? Yazar Profesör Dr Mehmet yaşar Kandemir.. 1.Hadis karşıtları Maide Suresi 3 ayeti 'bugün dininizi Kemale erdirdim'i öne sürerek hadise,sünnete ihtiyaç bulunmadığını söylüyorlar.Allahü Teala'nın peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Kuranı Kerimi açıklama görevi verdiğini hadis ve sünnetin bunu yaptığını
Reklam
bir fizikçi için mesela yakıcı ve yanıcı nesnelerin buluşması yanma fiilinin gerçekleşmesini zorunlu kılabilir. Çünkü ona göre bu tabiatın zorunlu bir kanunudur.43 Bir Müslüman ise olaya bu kadar mutlak, keskin hatlı bir pencereden bakmaz. Elbette Müslümanlar nazarında da tabiatın bir işleyiş düzeni olduğu sabittir. Fakat bu tabiat nizamı mutlak değildir. Allahu Teâlâ bu nizama muvafık olmayan istisna yaratmalar gerçekleştirebilir.44 Çünkü âleme yerleştirilen düzen yani âdetullah bir zorunluluk barındırmaz sadece âdet olmuş bir ardışıldığı ifade eder. Allah Teâlâ’nın tabiata yerleştirdiği nizama sünnetullah/ âdetullah diyoruz. Alemi bu nizam anlayışı ile kavrayıp varlığımızı bu sayede idame ettiriyoruz. Bu nizam o kadar açıktır ki kelâm literatüründe isbât-ı vacib delilleri arasında “nizam delili’ adıyla kendisine önemli bir yer bulmuştur. Fakat bilimin anladığı ile sünnetullahın sunduğu tabiat işleyişi ve anlayışı aynı değildir. Sünnetullah, âlemin nizamının zorunluluk ilkesiyle sürdürülmesini ifade etmez. Bu nizama müdahaleyi, onda gerçekleşecek inkıtaı kabul eder. Mucizeler inkıta ve müdahalenin en müşahhas misalidir. Bazı kimselerin mucizeleri inkâr etmesi yahud bunları bildiren haberleri te’vil etmesi sözkonusu neticeyi değiştirmez. Çünkü mucizeler çalışmanın başlarında paylaştığımız mütevatir haber vasıtasıyla bildiğimiz bir bilgidir. Peygamberlerin mucize gösterdiklerine yani tabiattaki nizama, tabiat kanunlarına uymayan filler ortaya koyduklarına dair şehadet ve haberler Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından da ikrar ve kabul edilmektedir."'/45
176 syf.
·
Not rated
Allah,yeryüzünün dengesinin bozulmaması için dağları dayanaklar ve kazıklar olarak yaratmıştı."(Nebe Suresi/7.ayet) Bu ayet İhsan hocanın dağlara olan sevdasını,hayranlığını ve merakını anlatmaya yeter sanıyorum. Dünyanın dört bir yanında yer alan dağları,elinde bastonu,çantasında ekmeği,kalemi,defteri ile tırmanan İhsan Hoca'nın kaleminden,dağların tanıklık ettiği mucizeleri,felaketleri okumak,yaşamak,hüzünlenmek,gülümsemek,yanındaymış gibi yarenlik etmek çok keyifliydi. Kitap boyunca hem Peygamberlerin yaşamlarına,hem bildiğiniz bilmediğiniz birçok felaketin arka yüzüne şahitlik ediyorsunuz. İhsan hocanın şahane bir özelliği var;nesnelere,hayvanlara,olaylara...bambaşka pencelerden bakarak müslümanların günümüzdeki halini özetleyebiliyor.Bu kitabında da bol bol görüyoruz bu özelliğini.
Dağların Sırrı
Dağların Sırrıİhsan Süreyya Sırma · Beyan Yayınları · 2013184 okunma
186 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.