Pınar
@pinarinkitapligi
Burası dijital hafızam, kitaplığım ise ruhum.
54 reader point
Joined on August 2022
Okuma Hedefleri
Sonunda ağlayarak bitirdiğim kitaplardan biri oldu benim için. Tutku mu saplantı mı bilemediğim daha doğrusu karar veremediğim bir karakter oldu Kemal Basmacı. Ama en çok da Füsun'un hislerini, yaşadıklarını merak ettim. Çünkü Füsun her ne kadar dereceye giremese de 1975 İstanbulunda güzellik yarışmasına katılmış ve malesef çocukluğunda filanca amcaların tacizine uğramış, dik duruşlu bir taşra kızı.
Roman büyük çoğunlukla Kemal üzerinden ilerliyor, yasadiklari, hissettikleri, hatıra diye topladıkları, Füsun ne hisseder diye düşündükleri... ilk başlarda biraz kızarak okusam da sonraki kısımlarda aşkı için yıllarca büyük bir özveriyle sabredip beklemesi Kemal' e sempati duymama sebep oldu.
Aşk üzerine yapılan betimlemeler, karakter çözümlemeleri, Kemal'in Füsun'a olan hasreti, onu her detayina kadar incelemesinin anlatıldığı satırlar, o duygu yoğunluğunu ben de hissettirdi. Zaman zaman tekrara düşülen hatta sıkıldığım bölümleri oldu. Özellikle Çukurcuma'ya git gellerin anlatıldığı bölümlerde.
Neden Füsun? diye sormaktan kendimi alamadığım pek çok an oldu. En başından sonuna kadar.
Şimdi o müzeyi görmeyi ben de çok istiyorum. Bu aşka daha yakından şahit olmak için, hissetmek için...
Kitap sadece aşk üzerine kurulu değil elbette. 1975 yılından 90lı yıllara kadar yaşanan siyasi ve mimari değişimlere de ucundan değinilmiş. Darbeler, nüfusun değişimi, betonlasmadan zaman zaman bahsedilmiş.
Okumayı düşünenlere ve benim gibi okumak için geç kalanlara keyifli okumalar dilerim.
Masumiyet Müzesi
Orhan Pamuk
Reader Follow Recommendations
İnsanı içine çeken, sıcacık bir sevgi öyküsü...
Hindistanda, hintli bakıcılar tarafından büyütülen, anne babasıyla tek bir diyaloğu dahi olmayan, sevgisiz ilgisiz büyüyen, etrafına sürekli emirler yağdıran, sıska asabi ve asik suratlı on yaşındaki ingiliz bir kız çocuğu olan Mary; şartlar değişince İngiltere'ye eniştesinin yanina gitmek zorunda kalır.
Burada gizemli bir malikaneyle, eşsiz manzaraya sahip fundaliklarla kaplı bir doğa ortamıyla karşılaşır. Zamanla etrafını ve doğayı keşfeden Mary iyi yönde gelişmeler gösterir. Ancak issiz ve sessiz bu malikanede bir mucizeyle karşılaşır. Bu noktadan sonra da sevginin, sevilmenin, değer görmenin kuru dalları bile nasıl yeşerttiğini, histerik bir hastalık hastasının nasıl yaşama tutunup canlandığını hissederek okudum. Ekip bicmenin, doğanın insan ruhunu nasıl olumlu yönde geliştirdiğini gizli bahçe ile bir kez daha görmüş oldum.
Kitap son derece keyifli, akıcı, daha çok sevilmenin yaraları nasıl iyilestirdiginin bir ispatı gibi.
İyi okumalar dilerim.
Gizli Bahçe
Gerçekten tadı damağınızda kalacak bir polisiye.
İki öyküden oluşan bu kitapta, ilk öyküde bir insanin iyi bir öğrenciyken arkadaş etkisi, alkol ve uyku ilaçlarının etkisiyle okuldan atılma boyutuna nasil evrimlestigini görmek üzücüydü. Ardından aşk duygusuna kapılır ancak onda da aradığını bulamaz, ordan oraya savrulur. Aşık olmadığı halde kendisine iyi davranan sevgiye muhtaç bir kadınla yaşamını birleştirir ama yine mutsuzdur üstelik kadının sadakati ve itaati onu kadından nefret etmeye hatta karısını öldürme düşüncesine kadar götürür. Tabi olaylar bambaşka bir boyutta ilerler ve tek suçlu uyku ilaçlaridir.
İkinci öyküde ise bir gencin hapishanede yazdığı mektup ile gerçek gün yüzüne çıkar. Tüm olayların sonunda yaşanan psikolojik rahatsızlık ise hepimizi derinden etkileyecek türden. Genç Wherther' in anılarından etkilenen öykü kahramanının hazin sonu malumun ilanı gibi olur.
Keyifle çok kısa bir sürede okuduğum kitap oldu.
İyi okumalar dilerim.
Şeytanın Çırağı
Shiro Hamao
insanın derin yalnızlığı
Yazarının intiharla yaşamına son verdiği bir kitabı daha bitirdim kafamda cevapsız sorularla. 19.yy İran edebiyatına bu kitabıyla damga vurmuş bir yazarın uyku ile uyanıklık arasindaki eseri, toplumdaki bunalımın birey uzerindeki bariz etkisi. Tahran da Fransız okulunda okuduktan sonra ailesi tarafından mühendis olma ümidiyle Paris' e giden yazar, aynı yerde yıllar sonra hayatına son veriyor. Paris döneminde aşık olduğu kadın tarafından gönderilen mektuplar ve bunların içeriği, savaş yılları, Hindistan' a olan ziyaretlerinin bu öyküsünde izlerini görebiliyoruz. Hidayet hakkındaki bu bilgilerin daha fazlası kitabın giriş kısmında ele alınmış ancak tavsiyem öyküyü bitirdikten sonra okunmasından yanadır. Daha aydınlatıcı olduğunu gördüm.
İçerik kısmına gelirsek, tam bir yalnızlıktan, melankoliden; okuduğunuz bir düş mu yoksa gerçek mi ya da hangi kısımlar hayal ben kestirmekte zorlandım. Ve sanki sondan başa gidiyormuş gibi bir izlenim uyandırdı bende. Yarını olmayan bir insanın huzursuz yaşamının öyküsüdür ifadesi öyküyü ifade eden en güzel cümlelerden biri olmuş bence.
Okumak isteyenler, düşünenler bu kitabı açık havada okumanin daha destekleyici ve faydalı olacağını düşünüyorum. Her kitap okunmaya değer mi bundan emin değilim ama Kör Baykuş' a bir şans verilmeli bence.
İyi okumalar...
Kör Baykuş 
Sadık Hidayet
Kısacık ama çok etkileyici bir eserdi. 1912 yılında yazılmış ve 2000li yıllarda bir mikrop tarafından koskoca bir uygarlığın nasıl bir köpük gibi uçtuğunu anlatmış, çok sevdiğim yazar Jack London.
Smith isminde bir profesörün ağzından anlatılan salgının insanları nasıl yok ettiği, insanların bu hastalıktan korunmak ve kaçmak için neler yaptığını, halkın fakir kesiminin nasıl zorbaya dönüştüğünü cümle cümle okudum her satirda. Hastalıktan etkilenmeyip kalanların oluşturduğu toplulukta nasıl çoğalıp hayatta kaldıkları ve tabiki vahsi bir yasam suren torunlarina, uygarlik doneminde profesor olan dedenin geçmişi kısaca anlattığı bu öyküde ibret alınacak çok şey var aslında. Gözle göremediğimiz bir mikrop karşısında nasıl aciz olduğumuz.
O duyguyu o çaresizliği ve insanın yeniden yaşama tutunma gücünü ve isteğini iliklerinize kadar hissettirecek bir eser.
Mutlaka okunmalı... İyi ki kitaplar var! 
Kızıl Veba 
Jack London
