Ayşe Kulin. Pek sevdiğim yazarlarımdan biriydi bu kitabını da okumadan önce. Kendini anlatmış kitapta. Hasretini, özlemini, aşkını, kızgınlığını, hüznünü anlatmış ve bunları da Nazım Hikmet'in şiirlerinde bulmuş. Çok şey istememiş Kulin kitabında sadece şiir yazılmasını istemiş ona. Tıpkı Nazım'ın Vera'ya, Piraye'ye, Kurtuluş'a, Memet'e ve özellikle de memleketi İstanbul'a yazdığı gibi. Ben de bu kitapla birlikte hem Nazım'ı yaşadım hem de Kulin'i. Aynı zamanda beni Hikmet ile de tanıştırdı Kulin. Kısacası bu kitapta bendeki yerini 'kızıl bir gül gibi' aldı ve dönüp dönüp okuyacaklarım arasına girdi...
Kendi kendimi dinledim, yalnız kendi yüzümü, yalnız kendi sesimi gördüm ve duydum. Kendimde yalnız sen varsın. Yüzüm yalnız senin yüzüne benziyor. Ve ben sensiz boş bir kalıbım.
Piraye'ye Mektuplar," Nazım Hikmet'in kaleminden dökülen aşkın, umudun ve direncin eşsiz bir ifadesidir. Bu kitap, bir aşkın ölümsüzlüğünü ve bir şairin yüreğindeki derin sevgiyi anlamak isteyen herkes için vazgeçilmez bir kaynaktır.
"Piraye'ye Mektuplar" - Nazım Hikmet
"Piraye'ye Mektuplar," Nazım Hikmet'in edebi derinliği ve duygusal yoğunluğuyla dolu, hayatının en önemli dönemlerinden birine ışık tutan bir eser. Nazım Hikmet'in, sevgili eşi Piraye Hanım'a hapishanede yazdığı mektuplardan oluşan bu kitap, sadece bir aşkın değil,
Yazını görür görmez çocuk gibi ağladım. O kadar hiç, o kadar boş, manasız, öyle haksız yere senden uzağım, bu çileyi hiçbir suçum olmadığı halde öyle bir çekiyorum ki, zaman zaman sinirlerimin dizginini ele almasam çıldıracağım.
Havaların sıcaklığı burada da müthiş... Ama artık yaz geçti demektir. Yaz geçti, demek uzun günler geçti demektir. Uzun günler geçti demek, sana kavuşmak için aşacağım yol kolaylaştı demek!