O kadar güzel taranmış saçlarına zarif bir hareketle parmaklarını daldırıp başını kaşıyan bu adamın aklında bu kadar korkunç şeylerin olabileceğini, yani günün birinde Roma Cumhuriyeti'ni yıkacağını ben bile tahmin edemedim.
Arkadaşlarına ve muhafızlarına büyük paralar dağıtan İskender’e annesi bir mektubunda şu öğüdü vermiştir: ARKADAŞLARINA SEVGİNİ BAŞKA TÜRLÜ İSPATLA. HERKESİN ZENGİN VE KUDRETLİ OLMASINI SAĞLARKEN, KENDİN ZAYIFLIYORSUN.
Peter Abelard'ın Historia Calami tatum Mearum'u bu türden bir karışık biçimi yansıtır; burada ilk biyografik değerler itiraf temelinde ortaya çıkmaya başlar (ama biraz insana-karşı bir tını barındırırlar) ve ruh, Tanrı'da olmasa da, beden kazanmaya başlar. Kişinin kendi hayatıyla ilişkili biyografik konumu, yani biyografik değerin yönetimindeki konum, Petrarca'daki itiraf konumuna egemendir, gerçi bir dirençle karşılaşmaktadır. İtiraf veya biyografi, gelecek nesiller veya Tanrı, Aziz Augustinus veya Plutarkhos, kahraman veya keşiş: Bu ikilem (ikinci alternatife yönelme eğilimiyle) Petrarca'nın hayatı kadar yapıtların da da varlığını korur ve en açık ifadesini (gerçi biraz basit bir ifadedir) Secretum'unda* bulur. (Aynı ikileme, Boccacio'nun hayatının ikinci yarısında da rastlarız.) Rönesans'ın başlangıcında, itiraf tonu çoğunlukla bir hayatın biyografik kendi-içinde-kapsanmışlığını ve ifadesini istila eder. Ama nihai zafer, biyografik değerin olur. Aynı türde bir çarpışmayı ve mücadeleyi, aynı tavizleri ve ilkeler den birinin aynı zaferini, modern günlüklerde de bulabiliriz. Günlükler bazen itiraf niteliğinde bazen de biyografi niteliğindedir: Tolstoy'un son günlüklerinin hepsi, itiraf niteliğindedir, elbette ulaşabildiklerimizden değerlendirdiğimiz kadarıyla;** Puşkin'in günlüğü düpedüz otobiyografiktir; genelde tüm klasik günlükler otobiyografiktir -tek bir pişmanlık tonuyla açıklanırlar.
Kim şimdiye dek kendisinin sır verdiği birisini o sırrı ifşa ettiği için eleştirmeye cesaret edebilir ki? Eğer bir sözün gizli kalması isteniyorsa, onu birine söylemek haliyle mantıklı olmaz. Bir sırrı kendinde tutmayıp başkasıyla paylaşmak, o kişiye o sırrı saklayacağına dair güven duyulduğunu, ancak kendine olan güvenden vazgeçildiği anlamına taşır. Eğer bu başkası senin gibiyse, mahvolmayı hak ettin, senden iyiyse tehlikeyi atlattın demektir, çünkü o da iyi sır tutabilmektedir. “Ama o benim arkadaşım.” Evet, ama onun da bir arkadaşı vardır, o da, benim kendisine güvendiğim gibi ona güvenmektedir, bu arkadaş da gidip kendi arkadaşına söyleyecektir. İşte bir söz, zaafın bir başka zaafı takip etmesiyle böyle büyür ve çoğalır.
Sparta Kralı Lykurgos'un hayatı ve devrim niteliğinde yaptığı tüm eylemleri anlatan bir eser.
Sparta'nın Reform, Senato ve Ephorosluk, Toprakların Paylaştırılması ve Para, Ortak Sofralar, Kızların Eğitimi ve Evlenme, Erkek Çocuk ve Delikanlıların Eğitimi, Ergin Yurttaşların Yaşayışı, Ölüm Törenleri gibi her konuyu ince detaya kadar önemli alanlarda yaptığı düzenlemeler yasalar ile Sparta'da kültür ve yaşamın ferahlığın, düzenli devlet yasalarını anlatan tarihsel olarak güzel bir kitap.
Lykurgos'un HayatıPlutarkhos · İş Bankası Kültür Yayınları · 2010475 okunma