Kitaba başladım. İlk 80 sayfayı bitirdikten sonra rüyamda Ece ajandası aldığımı gördüm. Okumaya devam ettim. Varolmayanlarla tanıştım. Aslında bir varolmayan olduğumu öğrendim. İşe gitmek için metroya bindim. Varolmayan ve gerçekçileri ayırmak için yaptıkları testleri kendime yaptım. Gerçekten de kitapta anlattığı gibi fark edebiliyorum. Arkadaşlarımla buluştum. Varolmayanları anlattım. Yıllardır kurduğumuz ve hala kurmaya devam ettiğimiz hayalleri hatırlattım. Biz varolmayanlarız dedim. Daha sonra bir sayfaya geldim. (Biraz spoiler olacak okumak istemeyebilirsiniz.) Varolmayanların kadınları aralarına almadıkları, çünkü ortalığı karıştırdıkları ve tehlikeli olduklarından bahsediyordu. Daha doğrusu güzel kadınları. Kadın vardı varolmayanlar arasında ancak aralarına aldıkları kadınları dikkat çekmeyen, güzel olmayan hatta karakterin kadın gözüyle bakmadığı kadınlar olarak anlatıyordu. Tak diye suratıma bir kapı kapandı. Hayır kapanmasa da kötü. O zaman da bunu bir hakaret olarak algılayacağım. İki ucu boklu değnek.
Kitapta kendimden çok şey bulduğumdan sanırım okurken çok kaptırdım kendimi. Çok içselleştirdim. Bu bahsettiğim durum kitabın sonlarına doğru bir yere bağlanıyor ama merak etmeyin. Gerçekten çok keyif alarak okudum. Bu olay dışında sinirlerimi bozan bir cümle daha vardı. Daha doğrusu cümle girişi. Heyecanlı bir şekilde okurken onu görünce "Al işte!" deyip kitabı kapatıp bir süre okumaya ara verdim. Genel olarak güzeldi ama beğendim. Elimde bir de Güneşin Hırsızları var Doğu Yücel'den. Onu biraz bekleteceğim.