Her şeyin varlığının gayesi ve hayatının neticesi üçtür:
Birincisi ve en ulvîsi, her şey Allah’ın kudret mucizelerini ve sanat eserlerini sergileyip Sâniin, Sultan-ı Ezelî’nin, Şâhid-i Ezelî’nin nazarına resm-i geçit tarzında arz etmektir.
İkincisi, her şey Allah’ın mektubu, kasidesi, kelimesidir ki; melekler, cin, hayvan ve insanın nazarına mütalâaya davet eden mütalâagâhtır.
Üçüncüsü, o şeyin lezzetine, dinlenmesine, rahatına bakar. Her şeyin nefsine ve dünyaya ait gayesi bir ise, Sâniine ait gayesi doksandokuzdur.
Dünyadaki tüm güzellikler ve süsler, yalnız lezzet ve dinlenmek için değildir. Çünkü bir zaman lezzet verse de lezzetin bitmesiyle üzüntü verir. İştiha açar ama doyurmaz. Çünkü ya onun ömrü kısa ya senin ömrün kısadır. Öyleyse şu dünyadaki güzellikler ve süsler; ibret içindir, şükür içindir, usul-i daimisine teşvik içindir. Cennette Allah’ın iman sahiplerine vereceği nimetlerin nümuneleridir ve suretleridir.
Esfel-i sâfilîn; fena-yı mutlaka sukut, kıymetsizlik, faidesizlik, abesiyettir. Âlâ-yı illiyyîn; kıymet, beka, ulvî vazife ve Mektubat-ı Samedaniye olmak derecesine çıkmaktır. Peygamberimiz Aleyhissalatu Vesselam, esfel-i sâfilînden kurtulmamız için bize dua ediyor ve âlâ-yı illiyyîne kavuşmamız için bize dua ediyor. Bunun için Peygamberimize Aleyhissalatu Vesselam uymak, Âlâ-yı illiyyîne yükselmek için bir fırsattır, esfel-i sâfilînden uzaklaşmak, kaçmak için bir merdivendir.
Allah’ın müminlere mükafatı; Allah’ın Rububiyetine ve Uluhiyetine karşı dünyada iman ve ubudiyetle karşılık verildiğinde gerçekleşir. Allah’ın kâfirlere mücâzatı; Allah’ın Rububiyetine ve Uluhiyetine karşı dünyada red ve tahkir ile karşılık verildiğinde gerçekleşir.