Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

F.

Dediğim gibi, bir de sis var. Sis içinde, her şey olanıklıdır. … Sisin en büyük özelliği kişiyi kendisinden kuşkulanır hale düşürmesidir.
Reklam
Çocukluğumda, kar yağdığı zaman, yani pencereyi açıp da dışarıda diz boyu kar gördüğüm zaman öyle sevinirdim ki, alışık olduğumuz dünyayı bir süreliğine olsa da görmemek için, kendime, karın en yoğun ve en yüksek olduğu bir yer bularak hemen bir tünel, belki bir kulube kazıverirdim. Kar bu durumda bir armağan, bir yeni dünya gibiydi… Karın, soğuğun bitmek bilmez, öldürücü çilesini sevmek anlaşılır bir şey değildir.
F.
@pompeii·Bir kitap okudu
60 syf.
·
Puan vermedi
Todi Güncesi
Todi GüncesiFaruk Duman
9/10 · 3 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gılgamış açtı ağzını Ve şöyle dedi dostuna: Ne diye başımız eğik dönenecekmişiz geriye? Buraya gelinceye kadar tüm yolları aştıktan sonra? Tut elimden dostum, birlikte yürüyelim! Tutuşsun yüreğin Dövüşmek düşüncesiyle Küçümse ölümü Yaşamayı düşün sadece!
Reklam
Bir daha gelmeyeceğini biliyordum. Kaybolan sihrin tekrar gelmeyeceğini, gelip geçen, gidip tekrar dönen ışığın, tepelerdeki kayıp seslerin hatırasının, dağlardan geçen bulut gölgelerinin de geri gelmeyeceğini… biliyordum, -ah, zamanın tuhaf ve acı mucizesi-tekrar geri gel. Ancak geri gelmeyeceğini biliyordum-… hayat tuhaf, hayat sürgün, hepşmiz gibi kaybolmuş, karanlık labirentte bir parola, uzan zaman önce…Ailem, arkadaşım ve kardeşim, kayıp çocuk ebediyen gitti ve geri dönmeyecek.
Tekrar caddeye döndüm, iki köşenin birleştiği yeri buldum ve zamanın nereye gittiğini anlamak için tekrar arkama baktım. Ama her şey aynıydı, bütün bu anıların bulunup, yakalanıp sonsuza kadar hapsedilmesi dışında sanki o zamandan beri hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Böylece hepsini bulduğumda aslında hepsinin kaybolduğunu biliyordum.
Şimdi nereye? Peki ya sonra nereye? Ondan sonra neresi?
“Tanrım, her şey olması gerektiği gibi, her şeyin böyle olması gerektiğini anladım. Tanrım! Ulu tanrım! Tüm bu düzen, ne kadar da tuhaf ama bir yandan da basit, vahşi, tatlı, acımasız, hoş, korkunç, gizemli. Tüm bu düzen ne kadar da mutlak ve tanıdık!”
Anne yanından gelmesi midir dayıları bunca gönüldeş yapan
Reklam
Gücenmek, darılmak, alınmak, küsmek, kızmak, üzülmek kıyılarında çalkalandığımız yeter. Günlerin bizi bir yalosa döndürüp getirdiği bu kıyılardan çıkıp uzaklara, dingin tepelere, esenlikli doruklara varacağımız gün Kafdağı’nın neresinde kim bilir.
Geçirlerden geçtim, örtmeleri aştım, kaldırımları kaldırdım aradan, duraklarda duraksadım, arabalar aradım. İnsanlar insan mı, kediler kedi mi, şaşırdım. Geceden kırılmış bir şişenin duvar dibine süpürülmüş sivri parçaları tabanlarımda. Otobüse herkesle bir kimsecik bindim. Tıklım tıklım bir kimsesizliğe büründü içim. Dışım uzaklaştı içimden, “Galiba”nın bittiği galibarda yerlere. “Öldü galiba…” denmiş kişi miyim kuşkusu kondu kulağımın tüneklerine. Bir nefeslik aradım insanlarda. Yüzler yüzsüz, eller elsiz göründü. Oysa parmaklarımın ucunda tırnaklarım canlıydı…”
Yolcu, önce kendi olarak vardır, kendini götürüyordur yanında. Bu en derin korkularıyla yüzleşmek, kendi kuyusuna yuvarlanmak, yasını tutmak, yaralarını sarmak olabilir; kendini boşluğa bırakıp daha geniş bir alana yayılmak, varlığının keyfini sürmek, yaratmak da olabilir. Yabancı bir yerde olmak, yolcunun kendi içindeki yabancılaşmayı harekete geçirir çoğu kez. Bu da çelişkili bir biçimde kendini bulma olasılığını arttırır; en çirkin yüzüyle karşı karşıya gelme talihi gibi. Yolcunun da bir anlatısı vardır; onun anlatısı kendinedir, kendi iç sesiyle anlatır, bazen fısıldar; suskunluklarla örer; yerel renkli ya da karşılaştırmalı sıradanlıklarla eğilip bükülmesini istemez, şimdisine sırt çevirmiş olmaktan korkar. Yalnız kalmaya ihtiyacı vardır.l
542 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.