Evladının idamından sonra çok acı çekti annem. Abimin üzerinden çıkan parka, postal ve diğer giysileri zaman zaman havalandırmak için gardıroptan çıkardığında, onları sevip okşayarak gizli gizli ağladığını ve bunlarla konuştuğunu görüyordum.
Osman Şahin’i ilk kez sevgili @seda_bera’nın incelemesi ile tanımış ve bu kitabını okuma listeme almıştım. #83237247 etkinliği ile de bu ay içinde okumaya karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım, zira bu değerli yazar ile tanışmış olmaktan çok mutluyum.
Osman Şahin çok sayıda eser vermiş, yurtiçi ve yurtdışında bir çok
Geleceğin resmini görmek istiyorsan, bir insan yüzüne basmış bir postal getir gözlerinin önüne, sonsuza dek.
....
....
Postal her zaman üstüne basacak bir insan yüzü bulacak.
Artık çöküntü başlamıştı; istediği tek şey uykuydu - bin saatlik bir uyku.
..
Düzen yeniden kurulacaktı. Cambridge'de kimse uygun adım yürümenin yararlarını öğretmemişti. Tam tersine, özgür, asi ruhları yüceltmişlerdi. Şairleri.
İyi de, şairler sağ kalma konusunda ne bilirdi?
Hep birlikte hayatta kalma konusunda?
Sıraları bozmamak, gemilere saldırmamak, parayı verenin düdüğü çalmaması, sona kalanın donakalmaması.
Gelgit çizgisine doğru kumların üzerinde ilerlerken, postal sesi çıkartmamak. Dalgalara karşın, yoldaşları tekneye tırmanırken, küpeşteyi sabit tutmak için uzanan eller. Neyse ki deniz durgundu, artık kendisi de sakinleştiği için, Cecilia'nın bekleyişindeki güzelliği algılayabiliyordu.
Aritmetiğin canı cehenneme. Önemli olan, seni bekleyeceğim idi. Sağ kalmasının nedeni buydu.
...
2. Bölüm sonu
:((((
“Bu ne? Kanal savaşı? Bu ne? Kutulamere. Bu ne? Yunan. Bu ne? İngiliz. Yıkılan Osmanlı'yı zorla ayakta tutmak için bir sürü savaş. Çorap yok, postal yok. Tayın yok. Dilene dilene Araplardan. İzin yok.”
Kendime inanmam, kendimi gerçekleştirmem için sebepler arayıp bulmam ve bunlara sıkı sıkıya sarılıp yolda olmanın hazzını yaşamamda rol oynamış çok değerli bir kadın, Başak Kablan.
Acılarımı zırh olarak kuşanmamda önemli bir motivasyon kaynağım oldu. Beni yeni yeni alışılmamış fikirlerle tanıştırdı. Şeffaflığı öyle şaşırtıyor ki insanın inanası gelmiyor; bu kadar dürüst olabilir miydi bir insan? Bu yazım bir kitap incelemesinin yanında yürekten bir teşekkür mektubudur da ayrıca.
Beni bu kadar derine çeken neydi? Acılarını bir farklı anlatması acılarımı aşağılamama beni ittiğinden miydi? Boğazımda, zihnimde bası yapan bir postal izi olarak kaldı sözleri ve ağırlığı geçemeden tazeleniyordu. Bütün dünya talimini üzerimde yapıyordu sanki. Bu baskı beni motive etti işte.
Kitabını okurken de tekrar tekrar yaşadım; hem Başak'ın yaşadıklarını, hem de kendi başımdan geçenleri. Ölmüştük biz, sadece gömülmeyi bekleyen kuklalar misali savruluyorduk. Acı çekmenin mantığı neredeydi öyleyse? Gülüp eğlensek ya, tiye alsak ya her şeyi, hazmetmesi ve görmezden gelip yolumuzdan şaşmamak daha kolay olurdu böylelikle.
17 Haziran 2016'tarihinde bir link ile başladı her şey. Bu serüvende sana çok şey borçluyum. İyi ki varsın değerli insan!
youtube.com/watch?v=mblmall...
Oğuz Beyiniz