Ekmek ayrıca evrensel bir içki olan biranın (hnkt) her türlüsünün yapımında kullanılıyordu. Dolayısıyla, tarih boyunca ta ortaçağ manas­tırlarına dek bilinen bir örüntü uyarınca, ekmek fırını ve bira üretimi, bir Mısırlının malikanesinde aynı yeri paylaşırdı (Resim 21).23 Tahılın bir bölümü (eğer son ürün "iyi bira" olmayacaksa genellikle arpa olurdu) malt yapmak üzere ıslatılarak çimleur n eye bırakılırdı, sonra elekten geçirilerek kabuklarından ayrılır ve sonunda, kabaca somun biçimi veri­erek hafifçe fırınlanırdı. Bu "bira ekmeği" havadaki mikroorganizma­lara temasa geçtikten sonra parçalara ayrılıp, su dolu koca bir kazanda ekşimeye bırakılırdı. Bu aşamada kazana buğday, kokulu otlar, baharat ve hurma, haşhaş ve keçiboynuzu gibi tatlandırıcılar katılırdı. Adlarından anlaşıldığına göre (dışalımla gelenlerle birlikte) çeşit çeşit bira vardı; bun­lardan en az birinin, Yukarı Mısır ve Nübye'de bugün boza adıyla bilinen içecekle temelde aynı şey olduğu söyleniyor. Değişik renklerden de söz ediliyor; biranın kökenine ilişkin bir söylencede açıkça kırmızı kırmızı parlayan bir biranın adı geçiyor.
Öykü, Güneş tanrısı Ra ile saygıda kusur eden insanoğlunu ceza­landırması için yeryüzüne gönderdiği tanrıça Hathorj Sekhmet üstünedir. Öç alma duygusuna kapılan tanrıça, gemlenemez öfkesiyle insan soyunun kökünü kazıyacakken, Ra yumuşar ve tarlaları basacak bollukta kırmızı bira indirir gökten, yayılan bira bir koca ayna gibi parıldar. Kendi yansıma­sının çekiciliğine kapılan tanrıça, kanı andıran bu havuzdan içer, sarhoş olur ve sızar, böylece korkunç görevini unutur.
Sayfa 66 - Tanrıçalara içki ısmarlayın. :)Kitabı okuyor
Reklam
Toplumun yüksek katlarından Mısırlılar arasında şaraptan hoşlanıi­ dığının bir başka göstergesi, imparatorluk döneminden kalma mezarlarda bulunmuş içki kaplarının ince güzelliğinde kendini ele verir. Amerika Birleşik Devletleri'nde sergilendiği sırada Kral Tut'un Hazineleri sergisini gezen her kişi, onun kaymaktaşından kadehini anımsayacaktır. Haydi diyelim ki bu törenlere özgü bir kadehti, ama ı8. ve 20. Sülale döne­mi buluntuları arasında kaymaktaşından ya da altın, çini ve cam kadehlerin bolluğundan geçilmiyor.
Kaz Nil tanrısına ait olmakla birlikte rahiplerin beslenmesinde önemli bir yeri vardı. Kimi tapınakların yöresinde büyük kaz sürüleri beslenir ve sık sık tannya kurban edilirlerdi. Öteki kutsal kuşlar asla yenmezdi doğal olarak: Atmaca, akbaba ve (19. yüzyıldan bu yana Mısır'da soyu tükenmiş) aklı karalı Nil balıkçılı ...
Alfred Lucas'a (age) göre, susamyağının ortaya çıkışı geç olmuştur. Plinius (DT, XV , vii, 30) tohumun­dan bolca yağ elde etmeleri nedeniyle Mısırlıların turpa (Raphanus sativus L.) olağanüstü değer verdik­lerine değiniyor.
Eski Krallık'ın sonundan başlaya­rak, öteki dünya ve ölümden sonra yeniden yaşama geliş Tanrısı Osiris'e tapınmanın yaygınlaşması sırasında yasaklanmış balıklardan biri mersin­ balığıydı: Ölüm saçan kardeşi Seth, Osiris'i parçalayıp nehre attığı zaman mersinbalığı Tanrı'nın hayalarını yiyip yutanlar arasındaydı (bütün bunlar Osiris'in sadık eşi İsis'in, kocasının saçılmış membra disjecta'sını toplayıp Horus adında bir çocuk peydahlamasını engellememişti).
Reklam
Mısır beslenme düzeninde en çok sevilen fasulye çeşidini saptama yolunda, dildeki çelişkili kanıtlara bakarak, rahiplere ve yöneticilere bak­lagillerden hangisini (yoksa hepsini mi?) yemenin yasaklandığını bilmek zor. Bu yasak ilginç bir konudur, çünkü daha sonra düşünür Pitagoras'ın Yunanlı ve Romalı yoldaşları da bu yasağa uydu. Yaşadığı dönemde (eski­ çağda MÖ 6. yüzyılda) Pitagoras Mısırlı rahiplerin geleneksel inançlarını inceledi ve geleneklerinin bu yönünden etkilendi. Fasulye alt sınıfların günlük yiyecekleri arasında bunca temel bir maddeyken ve ellerindekinin en iyisi olarak mezarlara sunulmuşken, neden en üst düzeydeki Mısırlı­larca kirli kabul edilmişti? Daha önce fasulye filizlendirmiş her ev kadını, hemen bir yanıt önerebilecektir: Kuru bir baklagil ıslatılıp karanlıkta bek­letildiği zaman bir mucizeyle filizlenmesi, yaşamın yeniden canlandığını ya da içinde bir ruhun yaşamakta olduğunu düşündürür. Bu olgu yalnızca Mısırlı rahiplerde hayranlıkla karışık derin bir ilgi uyandırmakla kalmadı, özellikle ruhların dolaşımı kuramını geliştiren Pitagoras'ı da etkiledi. Bu yasağın, kimilerinin öne sürdüğü gibi, yellenmeye neden olmakla bir ilgisi yok hiç kuşkusuz.
Son cümle hohhohKitabı okuyor
III. Ramses'in (MÖ 1182-II51) ta Hindistan'dan getirterek birkaç kez tanrılara sunduğu tarçın belki de sıradan ölümlülerin beslenme zincirinde yer almıyordu. Herodotos (III, 110-111) daha sonra söylencelere dalıyor ve tarçını adı duyulmadık, kendisi görülmedik bir malzeme olarak betimliyor. Roma­lılar zamanındaysa, ölü yakılırken et kokusunu bastırsın diye tütsü olarak kullanılıyordu.
Ekmekten önce bira var : Sümer
Avcı toplayıcıların toplayıp biriktirdiği tahılın nemli koşullarda hemen ekşiyerek insan ruhuna sevinç veren bir nesneye dönüşmesi, insanları köylerde topluca yaşamanın hoşluğuna inandırdı ve toplu yaşamaya geçişi, sözcüğün tam anlamıyla, sıçramalı bir başlangıçla sağladı.
Mısır metinlerinde ve birkaç resimde görülen ve sarhoşlugu pek de onaylamayan tavra Mezopotamya'da rastlanmaz. Tersine, en yüce tanrı ya da kahramanlar bile, kendinden geçmek ya da gizemli düşlere dalmaktan, bede­nini denetleyemez olmaya dek sarhoşlugun çeşitli aşamalarında betimlenmektedir.
717 öğeden 471 ile 480 arasındakiler gösteriliyor.