Gurvitch'e göre, Marx'tan daha devrimcidir Proudhon. Marx somut durumlar karşısında zaman kazanmaya çalışır, Proudhon ve şakirtleri ise hep olayların içinde olmuşlardır. Komün'den birkaç hafta önce Marx ve Birinci Enternasyonal, işçilere zamansız bir isyana kalkışmamalarını öğütler. Marx Paris Komünü'nü ancak kurulduktan sonra benimser, Komün için yazdığı methiyede, Komün'ü oluşturan Proudhoncu çoğunluktan hiç bahsetmez. Oysa Komün'ün aldığı idari, iktisadi, siyasi tedbirlerin hepsi Proudhoncu düşünceden ilham almaktadır. Komün yanlıları "federe" ismini alırlar. Yalnız bu isim bile, onların Proudhonculuğa ne kadar bağlı olduklarını gösterir.
Sayfa 425 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
"Toplumda Düzenin Kurulması"nda da, kolektif güçleri, aletlerin gelişmesine ve işin teşkilatlanmasına bağlar Proudhon. Atölye bu teşkilatın merkezidir. Kolektif emekçi, sosyal hareketin mihveridir. Sosyal harekette, maddi üretimle manevi üretim iç içedir, girift bir diyalektik münasebet arz ederler. Onun için de Proudhon, sosyal bilimin, hem örfleri, faziletleri, suçları ve çılgınlıklarıyla insani; hem de iktisadi determinizmleri bozmaya muktedir yaratıcı devrim gücüyle, grupları, sınıfları, toplumları ele almasını ister. Sosyal bilim, yalnız maddi üretim güçlerini incelemekle yetinmemelidir.¹
Sayfa 414 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
Reklam
"Konuşurken gelmiş geçmiş, ileri sürülüp birakılmış bütün kuramlar bir salata gibi dökülüyordu ağzından. En tepede Karl Marx'ın görüşü vardı: Sermaye soyguna dayanıyor, bu çalınmış serveti geri almak da emeğin hem hakkı, hem ödevi oluyordu. Uygulamada ise Proudhon'un ardından gidip, ilkin aracıları ortadan kaldırma, kredileri halka geniş örgütlü bir banka eliyle dağıtma hayaline kaptırmıştı kendini; sonra Lasalle'in ortaya attığı, yeryüzünü kocaman bir sanayi kenti haline getirecek devlet kooperatiflerine gönül vermiş, ama denetleme güçlüğü yüzünden bundan da bıkmıştı; bir süredir tüm üretim araçlarının, kamulaştırılmasını öngören kollektivizme bağlanmıştı."
“Artık ne bir siyasi parti ne de otorite, yalnızca mutlak bireyin ve vatandaşın özgürlüğü.” - Jean PROUDHON
Tanrı yeryüzüne inip aramızda yaşamaya başlasaydı, bize benzemediği sürece onu sevemezdik, bir şey üretmediği sürece karşılığında bizden bir şey de alamazdı, yanıldığımızı ispatlamadığı sürece sözlerini dinlemezdik, gücünü sergile­mediği sürece ona tapmazdık. Duygusal, ekonomik, entelek­tüel olsun, doğamızı ilgilendiren her yasa, bizi Tanrı'ya ben­zerlerimize davrandığımız gibi yani akla, adalete ve hakkaniyete göre davranmayı emredecekti. Buradan çıkardığım sonuç şu: Tanrı insanla aracısız iletişime geçmeyi dileseydi, insana dönüşmesi gerekirdi.
Ey dostlar, imrenmeden ve ihtişamdan uzak ta aranızda yaşayıp gitsem, bizi bir araya getiren eşitlik olsa ve kader tayin etse nasibimizi!
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.