“… bellekte depolanan resimleri gerçekte aramak ne kadar çelişkili… belirli bir görüntünün anısı, belirli bir ânın özleminden ibarettir; ve evler, yollar, caddeler de heyhat seneler gibi uçup giderler.” Proust
Şeyleri yeni bir tarzda görmek gerçekten zor, her şeyi insana engel oluyor, alışkanlıklar, okullar , günlük yaşam, akıl, günlük yaşamdaki ihtiyaçlar,uyuşukluk, her şey engel çıkarıyor,aslında dünyada çok az deha var
Bu sanatçıların hepsinin kendine özgü bir yöntemi vardı. Marce Proust tüm gününü yatakta geçirir, eski günleri düşünürdü. Paul Cezanne saatler boyu öylece bir elmaya bakardı. Auguste Escoffier sadece müşterilerini memnun etmeye çalışırdı. İgor Stravinski müşterilerini memnun etmemeye çalışırdı. Getrude Stein ise sözcüklerle oynamayı severdi. Fakat aralarındaki teknik farklara rağmen, bu sanatçıların hepsi de insan deneyimine sonu gelmez bir ilgi duyuyordu. Yarattıkları eserler keşif edimleriydi; anlayamadıkları gizemlerle bu şekilde boğuşuyorlardı.
Darwin'in Türlerin Kökeni'nde dile getirdiği üzere, "Aynı türden gelen canlılar yapı, bünye ve alışkanlıklar bakımından ne kadar çeşitli olursa doğadaki çok çeşitli yerlere tutunabilmeleri de o kadar kolay olacaktır." Psikolojimiz evrimin bu mantığını kanıtlamaktadır.
Felsefeci Donald Davidson'ın ifade ettiği gibi, benliklerimizden gelen bilgiye öznel bir katkı (kendi verdiği adla “şema'mız) ile dış dünyadan gelen nesnel katkı (“içerik”) arasında ayrım yapmak son kertede olanaksızdır. Davidson'ın etkileyici epistemolojisinde, “örgütlenme sistemi ve örgütlenmeyi bekleyen şey" birbirine iflah olmaz derecede bağımlıdır.