İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların “tecrübe” dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insana “tecrübeli” denir.
Erich Fromm’u aşağı yukarı tanıyıp okuyabilme fırsatı edinen tüm okuyucuların muhtemelen en sevdiği eserdir.Döneminin psikanaliz öncüsü Fromm duygusal çabalarımızı psikolojik ve felsefi zemin üzerinde inceliyor. Psikanalizin önderi Freud'a olan saygısına karşın desteklemediği fikirlerini belirtmekten kaçınmıyor.Dönemine göre özgünlüğünü ve fikirlerini yansıtma şekline saygı hissi yaratıyor. Tutkuyu,aşkı ,sevgiyi hatta hayatı yaşayışımızı tekrar sorgulama fırsatı tanıyan eserini psikoloji ile ilgilenmesiniz de seveceğinize inanıyorum.
Sevme SanatıErich Fromm · Say Yayınları · 202018,5bin okunma
Gerçekte insan bütünleşmek için çaba göstermez; buna zaten sahiptir, onunla birlikte doğmuştur. Ancak yaşamı boyunca bu bütünlüğe yeni boyutlar katmaya ve onu birbirine karşıt çalışan parçalara bölünmekten korumaya çalışır. Psikanalistin görevi, bütünlüğünü yitiren kişilerin bunu yeniden kazanmalarına yardımcı olmak ve psişeyi güçlendirerek böyle bir dağılmanın gelecekte yeniden yaşanmasına karşı önlem almaktır
Psikoloj ve Din ayrı ayrı başlık olarak, sıkça merak edip araştırma yaptığım ve çokça sevdiğim iki konu. Dolayısıyla ikisini de tek bir kitabın ismi olarak görmek beni okumam hususunda oldukça iştiyaklandırdı. Burda da çokça alıntı ve incelemelerine denk geldiğim bir eserdi, şimdi zamanı hadi okuyayım dedim :)
İsviçreli bir papazın oğlu, Charles
Kohut ölüme yaklaştıkça güçlenir. Kasım 1981'de verilmek üzere hazırlanmış fakat ölümünden sonra basılan "İçe Bakış, Eşduyum ve Ruh Sağlığının Yarım Çemberi" adlı makalesinde Kohut açıkça "dürtü kavramı... psikanaliz için zararlı sonuçlar doğurmuştur" (1981b; s. 553) ve "dürtü kavramı psikolojik bir sisteme dahil olamaz" (1981b, s. 554) diye yazar.
*evet yine spoiler içerir :')
Öncelikle bu kitabı daha iyi anlayabilmemiz için buraya şu deneyi bırakıyorum:
youtu.be/RQVB9ML8p_8?si=...
.....
Olimpos Yayınları, 5. Baskı (Kasım 2022)
Kitabımız, Bireysel Psikoloji'nin kurucusu Alfred Adler'e (1870-1937) aittir. Freud ile Viyana Psikanaliz Topluluğu'nu
Çocukların cinsiyetler arasındaki ayrımın önemi hakkında hiçbir fikri yoktur; aksine, her iki cinsiyetin de aynı cinsel organa (erkeklik organına) sahip olduğu varsayımıyla başlarlar; cinsel araştırmalarına cinsiyetler arasındaki ayrım sorunuyla başlamadıkları gibi, kadınların toplumsal küçümsenmesi onlara tamamen yabancıdır. Nevrozunda erkek olma arzusu hiçbir rol oynamayan kadınlar vardır.
Son yıllarda yapılan deneylerde birçok hastalığın temelinde ruh ve sinir hastalıkları olduğu ortaya çıktı. Ancak çoğu zaman "hastalık" ile "belirtiler" birbirine karıştırıldığı için, hastalıkların psikolojik kökenli olup olmadığı araştırılmıyor. Bu da birçok hastalığın yanlış teşhis edilmesine neden oluyor.
Nevroz, baskılanmış güdülerin şekil değiştirmesinden başka bir şey değildir. Rüyalar, semboller, dil sürçmeleri, takıntılar... Hepsi biçim değiştiren arzuların ve güdülerin bir uzantısıdır.
Dil sürçmeleri, küçük sakarlıklar ve ölümle sonuçlanan kazaların tamami bilinç dışı güdülerin işlevsel ifadesinden başka bir şey değildir. Kişi "en bilinçli" olduğu zamanlarda bile tam anlamıyla bilinçli sayılamaz.
Sana Gul Bahcesi Vadetmedim, her yonuyle essiz bir eser. Akil hastaliklari ile bogusan insanlarin, toplumun algisindaki normallik kaliplarinin disina cikmalarina ragmen, tekrardan topluma benzer olmaya calismalarindaki cabayi ve caresizligi anlatiyor. Deborah, sizofreni bir kiz ve hastaligi yuzunden toplumdaki butun kurumlarla bagini kesmis bir halde. Hastanede gecirdigi yillar boyunca ve Dr. Fried ile yaptigi seanslarda kendini bu yalnizlik ve korku duydugu toplumdan uzaklastirirken kurdugu hayali dunyadan koparmaya ve yeniden topluma ait bir birey olmaya veriyor. Ancak temel sorun burada basliyor; normal olan ne? Biz, kendimizi normal addeden ve tanilara, teshislere sahip olmayan insanlar olarak gercekten de sandigimiz kadar saglikli miyiz? Bu sorularin cevabini belki de Foucault, Deleuze veya Guattari okuyanlar sorgulamis olabilirler. Cunku modern psikoloji ve psikiyatrinin, sosyoekonomik kapitalist duzenin saglikli olarak bicemledigi insan turu, hic de sanildigi gibi saglikli degil. Deborah'in bu acimasiz dunyaya tekrardan baglanma cabasini okurken Greenberg'un kendi ozyasamindan gizleri bulacak ve Deborah ile empati kurarken saglikli bir insansaniz aslinda bir akil hastasinin korkularinin, duygularinin ve acilarinin hic de sizinkilerden farkli olmadigini, insanin oz yasaminda barindirdigi seylerin egreti olarak nitelendirdigimiz insanlarda da degismedigini goreceksiniz.
Kitapta bir aşk üzerinden çoğunluk-azınlık çatışmaları, doğu-batı kültürel farklılıklarını okuyacağımı düşünüyordum. Aslında kısmen değinilmiş ancak daha çok narsist-kurban ilişkisi okudum.
Sevilmek uğruna feda edişlerin yoğunluğu can yakıyordu. Şahin karakterinin gerekçeleri asla gerçekçi gelmedi. (Ya hiçbir gerekçe söylemedi ve yazar bu kısmı hayali olarak yazdı ya da Şahin karakteri kötü bir yalancı)
Son tahlilde okunması gereken psikolojik olarak incelenebilecek bir kitap. Kişilik örüntüleri, bağlanma stilleri vb. Hakkında örnekler sunar. Işter BDT çalış ister şema istersen psikanaliz; bu kitapta saf örnekler bulabilirsin. Sevgiler…
Bir Kürt SevdimDilek Bilgiç Esen · Müptela · 20224,713 okunma