Bir zamanlar iki adam varmış
Birbirinin arkadaşı
Birbirinin düşmanı
Biri diğerinin böğrüne bir hançer gibi
Bir yalnızlık sokmuş bir gece
O adam bir gün o yalnızlığın içinden
Yeniden doğup yemin etmiş.
Diğerini bulup o yalnızlığın içine
gece bir anda yıldız
bahçe bir anda çiçek
uzaktan denizin kokusu
karanlıkta kımıldayan böcek
içimi bir anda
aydınlatır mimozalar
bir anda yaşamak yeniden güzel
yepyeni bir aşk
pusuda hazır
Sayfa 109 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, XXIV. BASIM: MAYIS 2017, İSTANBULKitabı okudu
Almancada anlamlı bir sıfat fiil vardır: "geborgen": bunu "emin", "esen", "emniyetli", "salim" sözcükleriyle karşılarız, fakat içinde tatlı korunmuşluk duygusunu, pusudaki tehlikelerden saklanmış olmanın rahatını ve avuntusunu taşır. Küçük kuş yuvasında, cenin rahimde, maşuk güçlü ve müşfik âşığın kollarında geborgendir.
Bilmezden gelsek de
Gün sönmeye başladı
Seneler eriyor cenkte
Yaşamaya vakit kalacak mı?
Diyelim kurtardık hayatı
Ya ansızın yalnızsak
Ya külçeleşir de ayaklar
Yürüyemez olursak?
Yahut askerleri düşün
Tam çıkmışlar siperden
Bakıyorsun
Pusudaki tepelerden bir kurşun.
Cemil Çakır hocaya
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler
Oysa
Cemil Çakır hocaya
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler
Oysa
sevmeye kalkıştığında beni
-isabel, dur, demiştim, daha çok şey var yaşayacağım!
o ise
-oysa,
demişti, bir tek bu kaldı benim yaşayacağım!
yön göstermemekte kararlıydı pusudaki pusula
hangi trene binsem numaralı
yerimde yabancı bir yolcu oturuyordu!
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
~Ahmet TELLİ