Rabia Ahlatcı

Kendisin yatırılmış bütün iradeyi alıp sonuna kadar harcamalı ve kendi iradesini de, ona asla hesap sormayacak olan bir tanrıya devretmeliydi. Böylece, o ülkede işlenmiş bütün suçların sorumluluğunu, bir sanayi atığı gibi uzaya gönderebilmeliydi. Vicdan azabından delirmemenin ve bir toplum olarak temiz kalmanın tek şartı, zincirleme itaatti.
Reklam
Sonuçta, içinde bulunduğumuz şartlar o kadar boktandı ki elimizden gelen tek şey, cehennemi gösterip arafa razı etmekti. Kendimizi ve çevremizi…
Diktatörlükte kafesin kapısı birden açılır ve içeri aç bir aslan atılırdı. Ama demokrasi, insanın ne tür bir hayvanla kafese kapatılacağını seçme özgürlüğüydü. Etobur mu? Otobur mu? Omnivor mu? Tek mi gezer? Sürü halinde mi avlanır? Nesli tükenmekte olan bir tür müdür? Evcilleşebilir mi? Ve bunlara benzer soruların yanıtları göz önünde bulundurularak bir seçim yapılabiliyordu. Tabii yine de ortada bir kafes, bir hayvan ve kilitli bir kapı vardı ama yapacak bir şey yoktu. Dünyanın gerçekleri şimdilik bu düzeydeydi! Ayrıca, diktatörlükte hayvan ölene kadar kafeste kalırken, demokraside ancak bir sonraki seçime kadar hüküm sürebiliyordu. İnsan da, bedenindeki diş izlerini sayıp kaç kilo etinin ya da parmağının eksildiğini ölçebiliyor, buna göre de kafes hayatını aynı hayvanla sürdürüp sürdürmeyeceğine karar verebiliyordu…

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Otoriterlik bir virüs müydü? Ortaya çıkması için, toplumun bağışıklık sisteminin çökmesi mi gerekiyordu? Yöneticilik, bağımlılık yapar mıydı? Eğer öyleyse, bu uyuşturucunun torbacısı kimdi, gramı kaça gidiyordu ve aynı etkiyi yakalayabilmek için her defasında dozunu artırmak şart mıydı?
En son ne zaman elimi tuttuğunu hatırlamıyordum. Kasabanın tek caddesinde, karşıdan karşıya geçerken belki. Yıllar önce… O kadar zaman sonra yeniden elimi tutmasının nedeni de aynı olabilirdi. Beni karşıya geçirmek için. Başka bir hayata…
Reklam
Reklam
448 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.