envâr-ı şerîatın mazharı olmuş olan o dâire şimdi,
Sergüzeşt-i hayatımda geçen ve çoğunu gizlediğim çok hàrika vâkıalar vardı. Kendimi hiçbir vecihle kerâmete lâyık görmediğim için onları bazen tesâdüfe, bazen de başka esbâba isnâd ediyordum. Şimdi kanâatim geliyor ki, o hàrikalar, Gavs-ı A'zam'ın bir silsile-i kerâmetini teşkil ederler. Demek onun duâsıyla, himmetiyle, ona kerâmeten ve
Söyle bana, ıstıraplarla dolup taşan biri için nedir gece ya da gündüz? Söyle bana, nedir düşünce denilen ve nedir onu meydana getiren? Söyle bana, nedir neşe denilen ve göverdiği bahçeler hangileridir? Ve hangi ırmaklarda yüzer elem ? Ve hangi dağların üzerinde
Reklam
Öğret bana bazı sözleri demeyince ölmemeyi İçten içe yanıp dumanını göstermemeyi Bir bakışla devrilmemeyi bir sözle delirmemeyi Bir çiçeğin usulünce sözünü kesmeyi Allah bes baki heves.
Bir gün Veysel'e sormuştum. — Âşık demiştim. En çok hangi şiirini seviyorsun? Soruma bir soru da o eklemişti : — Evli misin? Bekâr mısın? — Bekârım! — Eğer evli olsaydın. Çoluk-çocuğa karışsaydın sana tekrar soracaktım; öyleyse en çok hangi evladını seviyorsun? diyecektim. Adım gibi biliyorum ki bana cevabın şöyle olacaktı: Çocuklarımın hepsini aynı derecede seviyorum. Şimdi sen bekâr olduğun için, bu sözlerimi belki de şüpheyle karşılayacaksın. Şiirlerim, benim evlatlarımdır. Onların hepsini severim. Birini öbürüne tercih etmek istemiyorum! -Sizce şiir nedir? Sorusuna, şimdiye kadar yapılan tariflerin dışında bir çerçeve çiziyor: — Şiir bir evlattır! Ölmez bir evlat!
İnsanın kendi benliğini, savunduğu şeyleri sevmek yerine onu karşısında olduklarından nefret etmekle inşa etmesi, kişiyi klişelerin tutsağı ya da çarkın iyi yağlanmış bir dişlisi haline getiriyor. Bu durumu olgunluk ve çocuksuluk ikilemi olarak da ele alabiliriz. Olgunluk, kendimden ve bana benzer saydıklarıma eleştirel bir mesafeden bakabilmem kadar kendimden saymadığımın hikâyesine de kulak verebilmemle ortaya çıkar. Çocuksuluk ise kendi tarafımızı hakikatin yegâne temsilcisi olarak görmekle kendisini gösterir. Bir Sivas türküsünde söylendiği gibi: “Gökte uçar huma kuşu / Bilmeyenler atar taşı / Enginlik gönülün işi / Engin ol gönül, engin ol.” Belki de bütün meselemiz bir karakter ve erdem krizidir: Olgunlaşma yolculuğunun zahmetli basamaklarını tırmanmak yerine, bizi bu zahmetten azat edecek çocuksu mazeretlere sığınmayı yeğlemişizdir. Hınç ve nefret bir kez topluma yayıldığında, cinin şişeden salınmasında olduğu gibi, onu yeniden şişeye döndürmek imkânsızdır. Şiddet bu zincirden boşalmış nefretin meyvesi olarak karşımıza çıkar.
SELİMNAME Ben Sultan Selim Han! Anadolu’nun ve Rum’un ve Acem’in ve Türkmen’in ve Kürd’ün ve Arab’ın ve Kıpti’nin ve Ermeni’nin ve Gürcü’nün ve Tatar’ın ve Çerkez’in ve Ubıh’ın ve dahi ismini saymaktan yorulacağım milletlerin sultanı… Ümmet-i Muhammed’in Halifesi… Mekke ve Medine’nin hizmetçisi… Mağlup hasmım İsmail Şah’ın hitabıyla “Zamanın
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.