Hayat arkadaşlığının, şefkat ve fedakârlıkların nakış nakış işlendiği bir yolculuk olduğu aşikârdı.
Bu yoldaşlık, yağmurun yağmasını önleyemese bile ipek saçlara şemsiye olmak, bir pazar kahvaltısında ekmeğin en kızarmış olanını ona ayırarak üzerine iki dilim peynir koymak gibiydi. Hasta olduğunda elleriyle pişireceği bir tas çorbayı içmek, iyileşene kadar başucunda bekleyeceğinden emin olmak demekti.