80'li ve 90'lı yıllar günümüzden daha güzeldi. Bilenler bilir. Bir arkadaşla buluşmak, bir gün öncesinden yer ve saat belirlenerek oluyordu. Uzakta birini telefonla arayacağınızda, kartla çalışan ankresörlü telefonlardan daha önceleri, jetonlu ptt telefon klubelerine gitmek gerekiyordu kentteki belli başlı yerlerde bulunan. Mahallenizde ya da yakınınızda varsa ne mutlu size, yoksa postahaneye kadar bir yürüyüş gerekir ki o dahi ayrı bir keyifti o dönemlerde. Bu telefon jetonlarıyla bakkaldan gazoz alınabiliyordu :). Bayramda abuk sabuk telefon mesajları yoktu, doğrudan gidip el öpme vardı. Tablet büyüklüğünde walkman dinlerdik, hatta kemerimize takıp taşırdık. Karışık kaset doldurturduk, sonra cd yaygınlaştı. Televizyonlarımız high definition değildi, kanallar az sayıdaydı ama daha keyifliydi. Dallas, Kara Şimşek, Reha Muhtar, Huysuz Virjin, Alf, Susam Sokağı, Bizimkiler izlerdik. Pis fırınların korkulu rüyası Uğur Dündar, "Sağlıksız koşullarda ekmek yapmaya utanmıyor musunuz?" diye fırçayı atardı fırıncıya. Bir de 'Ayşe Özgün Her Gün' vardı, ne yapalım onu da çekiyorduk artık.
Daha sosyal bir yaşantı vardı. Çocuklar ps, bilgisayar oyunları yerine mahallede futbol, yedi taş/ yedi kiremit, saklambaç, çelik çomak gibi oyunlar oynardı. Şimdiki çocuklar teknoloji hiç yoktu diyemezler, bizim nesilde mario'nun sevgilisini kurtarmayan, tek jetonla atari salonunda oyun bitirmeyen yoktur. 2000 yılından sonra bunlar mazi olup hatıralarda yer almaya başladı. O dönemleri yaşayanların bunları her hatırladığında yüzünde tatlı bir tebessüm olur bu yüzden.