Bu kitaptan hemen önce Turganyevin Ham Toprak kitabını okumuştum. Tesadüf bu ki Ham Toprakta da neredeyse aynı konu işlenmişti. Turganyevin en sevilen eseri Babalar ve Oğullar bende Ham Topraktan daha az etki bıraktı. Ham Toprak daha çok insanın bir dava uğruna kendini feda edebilmesinin iç çatışmasını etkili bir şekilde yansıtmıştı. Konu benzerliğini bilmeden Bir Gün Tek Başına'ya başladıktan sonra önceki kitaba ne kadar çok benziyor dedim. Çünkü iki kitapta da devrimci gençlerin haklarını savundukları işçilerce destek görmemesi, işçi tabanının yaygın olmayışı, elde bulunan mevcut tabanınsa derin bir kopukluk ve cehalet içinde olması konusu işlenmiş ve ana karakterlerin devrimci felsefeyi benimsemekte tereddüt göstermesi, en ufak engelde davasını bırakmaya meyilli olması ve ikisinin de sevdiği kadınlarca şüpheyle karşılanması ya da sevilmemesi ve bunun sonucunda ikisinin de kitabın sonu anlamına gelen iç burkan intiharları. Bu benzerliklerle birlikte Turganyevin nazik anlatımından farklı olarak Vedat Türkalinin gerçekçi üslubuyla karakterlerin yöresel ağızlarını ve de küfürlerini bile metne taşıması beni biraz zorlasa da ideolojik kaygı, aşk, aile sorumluluğu ve hiç bir yere ait olamamanın verdiği hüzünlü his ancak bu kadar duru şekilde anlatılabilirdi. İki ana karakterin çok fazla iç monoloğu üzerinden ilerleyen roman bazen sıkıcı gelebilir. Karakterlerin sürekli kendisiyle konuşması Oğuz Atayı anımsatabilir. Belgesel olarak bakıldığında Demokrat Parti dönemini incelemek isteyenler için de birincil kaynak teşkil edebilecek olay anlatımları mevcut. 27 Mayısı hatırlarken artık Kenanın intihar ettigi 26 Mayısı da hatırlayacağım.