Beni hatırlayın demiyorum siz şiirlerimi okuyun yeter
Bu bir veda değildir
Sadece bir rica
Ölürsem arkamdan Fatiha'nın yanında
Şiirlerimi de okursanız dua gibi gelir bana
Oradan ayrılırken, aynı gün kendisini görebilir miyim diye iznini rica ettim; olumlu yanıt verince ben de gittim - o andan başlayarak güneş, ay ve yıldızlar huzurla varlıklarını sürdürebilirken, ben gece mi olmuş gündüz mü farkında bile değilim, gözüm dünyayı görmüyor.
"Şüphesiz Allah seni sana benzeyene saklıyor." ayetinde söylendiği üzere Allah Hz.Hifa' yı ona benzeyene saklamıştı. Onun gibi Allah aşkıyla tutuşmuş bir kalple birleşecekti...
Birgün peygamber efendimizin yanına gelip ' Ey Allah'ın Resulü beni cennete götürecek bir amel söyleyin.' diye ricada bulundu. Peygamber
Kitap kısa ve çok akıcı.Stephan Sweig-in okuduğum ikinci kitabı.Okunmaya değer ve 1 solukta okunup bitecek bir kitap.Kitabı okurken binbir hiss yaşadım.Bazen çok sinirlendim,bazen amok içmiş gibi olan baş karakterimize çok acıdım ve bazen de onu anlamaya çalıştım.Hayatta bazen inatımızın bizi öldüreceğini bariz şekilde gösteren bir kitap.Karakterimiz baskın bir adam ve karşısına çıkan kadında kendisi kadar baskın karakter.Kendisi bir doktor ve kadın şifa almak için rica etmediğinden onunla adeta yarışa giriyor,arkasına düşüyor.Kadında bunun böyle olduğunu gördükçe rica etmiyor,ölümü tercih ediyor.Böyle...Mutlaka okuyun.
Amok KoşucusuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021111,7bin okunma
"Sizi en yakın çalışma arkadaşınızla tanıştırayım: Sanem Hanım."
Sanem Hanım. Sanem. Evlen benimle Sanem. Kadınım ol benim. Yaşadığım tüm acıları, yaptığım bütün kötülükleri, pişmanlıklarımı, hatalarımı akla. Başına çiçekten taçlar yapayım, sana şiirler yazayım, seni her gece masallar anlatarak uyutayım. Bazı akşamlar DVD'de film
Can güvenliği de yok üstelik. Rus delegesi otelin lobisinde dan dan vurulup öldürülünce polis rica ediyor kendisinden: “Arabanın önünde asılı Türk bayrağını indirmezseniz sizi suikastçılardan koruyamayabiliriz.”
Ne mi yapıyor Paşa?
İnadına Türk flamasını savura savura birkaç tur atıyor Lozan sokaklarında.
“Emekli olmak üzere olan marangoz ustasının hikayesini duydun mu?” diye devam etti Julian.
“Hiç sanmıyorum.”
“Tamam, adam uzun yıllar kendine ev inşa etmeye adadıktan sonra emekli olmak üzeredir. Ama hatırı sayılır müteahhitlerden biriyle şöhretli sözleşmelerinden birinin başlangıcındayken kendisinden çok özel bir söz vermesini istenir.”
“Neymiş
Ey Aşk'ın yolundan yürüyenler,
Biraz durun ve bana gösterin,
Var mıdır benimkinden büyük keder;
Rica ederim, beni sabırla dinleyin,
Ondan sonra da kararınızı verin,
Kalesi ve kilidi ben miyim her eziyetin.
Benim kıymetim olduğundan değil,
Kendi yüce asaletinden pek tabii,
Aşk bana sakin bir hayat lütfetti,
Ki duyardım arkamdan söylenenleri:
“Rabbim, hangi büyük fazilet ola ki
Böyle süsleyen, bu adamın yüreğini?”
Aşk'ın servetinden beslenirdi vakarım,
Hiç kalmadı şimdi kendime itimadim,
Böyle fakir yaşamak tek çaredir şimdi,
Bir söz söylemek korkutur artık beni.
İşte böyle olurum nihayetinde,
Eksiğini utanıp gizleyenler gibi;
Dışarıya neşeli göründüğü halde
İçinden ağlayan ve çırpınan biri.
o gece senden ayrılırken
ellerim çay bardağında kalmış
gözlerim mor elbisende
ayaklarım masanın altında
ve dudaklarım yanağında
unutkanlık işte
bilmem farkında mısın?
rica etsem
onlara iyi bakar mısın?