Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini ve istirahat-i ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, bu memlekette, Risaletü'n-Nur dairesine sadakatla girenlerdir. Çünki onlar, Risaletü'n-Nur'dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp, her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile, rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azab çeksinler. İşte bu hakikate binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, -hadsiz tecrübelerle- Risaletü'n-Nur'un imanî ve Kur'anî derslerinde bulabilir ve buluyorlar. Said Nursî
Dr. Rıza Nur'un ifadesiyle mel'un Kel Ali, Hoca'nın boynuna ip geçirilirken başına bir şapka geçirmiş ve "Giy domuz!" diyerek küfretmiştir. Yüce Allah insanın vicdanını kör ettikten sonra, artık kim ne çare bulabilir ki? Söz Atıf Hocanın: "Zalim ve katillerle elbet mahşer gününde hesaplaşacağız!"
Reklam
Aşk Olsun
**** …Aşk olsun!… …Aşkınız Cemal olsun efendim!… …Cemaliniz Nur olsun!… …Nûrun a’lâ nûr olsun!.. ****
Eniştemi ciddi zannederdiniz ama o esnada sizi dalgaya alırdı. Küçük çocuklarla büyük adamlar gibi uzun uzun konuşurdu. Beni karşısına alır ciddi ciddi konuşurdu. Pijamalarımla karşısında otururdum. Bana kılıçları anlatırdı mesela. Odasında eski kılıçlar ve kalkanlar vardı. Duvarda tarihi resimler, fotoğraflar, başka tarihi nesneler vardı. Rıza Nur'dan kalma tabii. Evlendiğim zaman kendisine Rıza Nur'dan kalan bu eşyalardan birini bana hediye olarak vermişti. Ucunda bir kuş olan eski bir şekerlik. Yıllar sonra Rıza Nur'un kardeşi miras davası açtı. Mahkeme halıların ve kütüphanenin iadesine karar verdi. Ama kılıçlar vs. eniştemde kaldı. Eniştem bana Rıza Nur'u çok anlatırdı. Mısır'a gidince orada çıkardığı dergileri de vermişti. Fakat 1944'ten sonra annem babam mektuplarla birlikte korkudan onları da yakmış olmalı. Eniştem mektuplaşmayı çok severdi. Her mektubunun sonuna karikatür çizerdi. Çok titizdi. Ellerini sabunla yıkadıktan sonra musluğun yanında hazır tuttuğu kırmızı dezenfektan bir maddeye ellerini daldırırdı. Ailesini de alıştırmıştı. Biz de misafirken öyle yapardık. Yapmadığımız zaman uyarırdı.
Eniştemi ciddi zannederdiniz ama o esnada sizi dalgaya alırdı. Küçük çocuklarla büyük adamlar gibi uzun uzun konuşurdu. Beni karşısına alır ciddi ciddi konuşurdu. Pijamalarımla karşısında otururdum. Bana kılıçları anlatırdı mesela. Odasında eski kılıçlar ve kalkanlar vardı. Duvarda tarihi resimler, fotoğraflar, başka tarihi nesneler vardı. Rıza Nur'dan kalma tabii. Evlendiğim zaman kendisine Rıza Nur'dan kalan bu eşyalardan birini bana hediye olarak vermişti. Ucunda bir kuş olan eski bir şekerlik. Yıllar sonra Rıza Nur'un kardeşi miras davası açtı. Mahkeme halıların ve kütüphanenin iadesine karar verdi. Ama kılıçlar vs. eniştemde kaldı. Eniştem bana Rıza Nur'u çok anlatırdı. Mısır'a gidince orada çıkardığı dergileri de vermişti. Fakat 1944'ten sonra annem babam mektuplarla birlikte korkudan onları da yakmış olmalı. Eniştem mektuplaşmayı çok severdi. Her mektubunun sonuna karikatür çizerdi. Çok titizdi. Ellerini sabunla yıkadıktan sonra musluğun yanında hazır tuttuğu kırmızı dezenfektan bir maddeye ellerini daldırırdı. Ailesini de alıştırmıştı. Biz de misafirken öyle yapardık. Yapmadığımız zaman uyarırdı.
Eniştem bana Rıza Nur'u çok anlatırdı. Mısır'a gidince orada çıkardığı dergileri de vermişti. Fakat 1944'ten sonra annem babam mektuplarla birlikte korkudan onları da yakmış olmalı. Eniştem mektuplaşmayı çok severdi. Her mektubunun sonuna karikatür çizerdi. Çok titizdi. Ellerini sabunla yıkadıktan sonra musluğun yanında hazır tuttuğu kırmızı dezenfektan bir maddeye ellerini daldırırdı. Ailesini de alıştırmıştı. Biz de misafirken öyle yapardık. Yapmadığımız zaman uyarırdı.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.