Viyana, Latin medeniyetinin ileri karakolu olarak Roma İmparatorluğu çökene kadar ayakta kalmasını başarmıştır. Ve bu çöküşün ardından da Roma Katolik Kilisesi'nin bir siperi olarak hemen yine canlanmıştır. Dinsel reformasyon Avrupa'nın birliğini parçalarken Viyana karşıt reformasyonun başkarargâhı olmuştur.
Sayfa 299 - Everest Yayınları
1184 senesinde İstrazburg'da dinsizlerle papazlar arasında serbest münakaşa yapıldı. "Dinsizler" her sözlerini İncil'e dayanarak söyledikleri için papazlar fena hâlde sıkıştılar ve "Ancak Roma Kilisesi'nin sözleri doğrudur." diye karar vererek İncil'e dayanan dinsizleri yaktırdılar. Yananlar seksen kişiydi. Serbest münakaşanın sonu.
Reklam
Büyük Bölünme
Bizans Doğu Kilisesi ve Batı Roma Kilisesi arasındaki politik ve teolojik farklılıkların artması 1054 yılında bu ikisi arasında nihai bir ayrılığa neden oldu. Büyük Bölünme ya da Doğu-Batı Bölünmesi adlarıyla anılan bu olay kilise tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Doğu ile Batı arasındaki kültürel ve dilsel farklılıklar (Doğu teolojisi köklerini Yunan felsefesinde buluyordu, Batı teolojisi ise Roma hukukuna dayanıyordu) Hristiyan doktrininin birbirinden farklı şekillerde anlaşılmasına neden oldu. Özellikle papalıkta önceliğin kime ait olduğu ve kutsal ruhun baba ve oğuldan teşekkül etmesi konusunda belirgin bir tartışma vardı (Roma Kilisesi kutsal ruhun teşekkülünde oğlun rolünü de kendi dini ilkelerine dahil ediyordu). 1054 yılında Papa IX. Leo'nun Latinceyi, Konstantinopol Patriği Michael Cerularius'un da Yunancayı kendi bölgelerinde kullanmaya başlamalarıyla ayrılık doruk noktasına ulaştı. Bu durum iki kilisenin resmî görevlileri üzerinden birbirlerini aforoz etmelerine neden oldu. Konstantinopol daha sonraları Doğu Ortodoks Kilisesi olarak anıldı. Batı Kilisesi Roma Katolik Kilisesi'ne dönüştü. Bu iki kilise arasındaki çatlak hiçbir zaman onarılamadı (1965'te karşılıklı aforozların kaldırılması ile iki kilise arasındaki diyalog yakın dönemde yeniden başlamıştır).
“En hoşgörüsüz kilise olan Roma Katolik Kilisesi, dine hizmet etmiş bir kişinin aziz mertebesine çıkarılması sırasında bile bir “şeytanın avukatı” nı çağırır ve sabırla dinler.”
1840'larda Filistin'deki Ortodoks ve Katolik kiliseleri birbirleriyle gırtlak gırtlağa boğuşmaya başladılar. Bunlar, dıştan bakınca dini cemaatler arasında dahili kült meseleleri yüzünden hiç eksik olmayan sıradan çekişmeler gibi görünüyordu. Örneğin Betlehem mağarasıran anahtarlarını kim taşıyacak, Kutsal Mezar Kilisesi'nin kubbesini kim tamir edecek, İsa'nın doğduğu kiliseye Fransız armalı gümüş yıldız konulabilir mi, konulamaz mı? Tüm ülkelerde bu tür tartışmalar genellikle şehir valileri tarafından karara bağlanırdı, ama Filistin'de tam aksiydi. Ortodoksların arkasında Rusya, Katoliklerin arkasında Fransa'nın başını çektiği tüm Avrupa kıtası vardı. Filistin'in hâkimi ise Osmanlı sultanı idi. Sultanın tebaası arasında on milyon kadar Ortodoks, bir kaç yüz bin de Katolik vardı. Dolayısıyla Filistin'deki ruhani ağırlığın Ortodoksların elinde olması son derece mantıklıydı. Üstelik Filistin'in Müslümanlar tarafından ele geçirilmesinden önce VII. Yüzyıla kadar Hristiyanlıkta kutsal sayılan şeylerin tamamı Roma'nın değil, Bizans İmparatorluğu'nun kontrolünde idi.
Sayfa 306 - SELENGE YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
861 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.