Ortaçağda felsefenin akibetini en genel anlamda Batı için karanlık, Doğu için altın çağı olarak nitelendirmek yerinde bir değerlendirme olacaktır. İslam dünyası Batı’ da durma noktasına gelen felsefenin yeniden bir ilerleme katettiği ve Antik Yunan felsefesinin mirasını da alarak üzerine yenilerini eklediği bir dönem olarak karakterize olur. Tabi islam dünyasında başta Gazali olmak üzere felsefeye tenkitler yöneten taraflar da varolmuştur. İşte bu noktada İbn Rüşd’ ün konumu felsefe lehinde olması bakımından oldukça önemlidir. Zira Rüşd felsefe ile dini, akıl ile vahiyi uzlaştırma çabası içerisine girmiştir. Bu nokta da onun akılcı yönü üzerinde Aristoteles üzerine yapmış olduğu şerhlerin etkisi de oldukça fazladır. O uzlaştırmacı tavrını bir neticesi olarak uç noktalarda sadece dinin veya sadece felsefenin savunulmasını eleştirmiş ve ortayolcu bir tavır takınmıştır diyebiliriz. Sonraki süreçlerde de Rüşd’ ün rönesans ve reformun başlamasında etkisi olduğu batılı kaynaklarda ifade edilir. Bu eser Rüşd’ ün din ile felsefeyi uzlaştırmacı tavrını ve dinin yanlış anlaşılmasına neden olan te’ vil sorununu konu alan bir eserdir.
Kadın Çalışmalarında yararlanılabilecek kaynaklara ilişkin yaptığım araştırmada Ankara Üniversitesinin hazırlamış olduğu bir kaynakçaya ulaştım faydalanmak isteyenler için bu ileti altında paylaşıyorum:
link:
Michel Foucault
Ana Tema
Bu kitap, deliliğin tarihsel, toplumsal ve kültürel bir olgu olduğunu ve akıl ile delilik arasındaki ilişkinin değişken ve karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır. Delilik kavramı, farklı toplumlar ve dönemler boyun farklı şekillerde tanımlanmış ve anlamlandırılmıştır. Kitap, bu farklı tanımların ve anlamlandırmaların nasıl
Prens
Siyaset Kuramının Baş Yapıtı . . .
Bu eseri hiç okumamış birinin siyaset hakkında yorum yapması durumunda bu yapılan yorum, içerik itibariyle sığ kalacağı gibi ayrıca parçaları tamamlanmamış bir puzzle gibi eğreti duracak , o anlatılan kişinin zihninde oluşan ana tablo tam olarak
Rönesans, Reform, Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile şekillenen Aydınlanma Çağı sayesinde aklın zincirleri kırıldı ve "özgür akıl" , aydınlanmış insanın şaşmaz pusulası oldu.
Rönesans'ın ve Akıl Çağı nın insan zihnini çelmesi için bir "büyük kuşkuya" ihtiyacı vardı dünya çapında kocaman bir kuşku olmalıydı. Yeni Bir Dünya sunumundan daha büyük bir kuşku olabilir miydi? Bir yandan insanoğlu "AA! Ay dağlık, taşlık bir yermiş " diye gökyüzüne değil teleskopa güvenmeye başlıyor bir yandan da "Yerküre dönüyormuş da gözlerim dahil öbür duyguların da beni aldatıyormuş" diye kuşkuya düşüyor. Negatif kuşkunun yerini pozitif düşünce almaya başladığı için olacak Descartes " Düşünüyorum öyle ise varım" diye daha önceki bilgileri kuşkunun mihenk taşına vurması için insanoğluna bir büyük davetiye çıkarıyor.
Rönesans, Reform, Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile şekillenen Aydınlanma Çağı sayesinde aklın zincirleri kırıldı ve "özgür akıl" , aydınlanmış insanın şaşmaz pusulası oldu.
Batı:
Önce İslam'ın kitap ve peygamber ile ilişkisi koparılmalı,sonra akıl ile kalp birbirinden ayrılmalı, peşinden akıl dünyevîleştirilmeli , ardından zaman hızlandırılıp reform, rönesans ve hemen peşinden mezhep savaşları çağı başlatılmalıdır.
Önce mezheplere ne gerek var herşeyin dört doğrusu olmaz diyecekler,
Sonra sünnete ne gerek var Kur'an bize Yeter diyecekler
Sonra ne mi olaçak sıra Kur'an'a gelecek bu vahiy değildir diyecekler...
Allah (c.c) bunları, Müslüman olma ihtimalleri yoksa eğer, kahru perişan etsin. amin
Ortadoğu'nun belki de en ötekileştirilen halkı ezidilerin gerçek kültürünü anlattığı,yaşadıkları akıl almaz zulme dikkat çektiği için Livaneli takdir edilesi.Bazı inançlarını biliyordum örneğin aynı Zerdüştçülük'te olduğu gibi güneşe dua ettiklerini,çevrelerine çember çizilince ordan çıkamadıkları gibi gibi..Ama melek