"Dünyanın bütün dağlarında, ormanlarında bir tek yaprağı bile bir başkasının tıpkısı olarak yaratmamıştır Tanrı. Oysa siz farklı olmayı delilik sanıyorsunuz."
Böğürtlenleri en çok iki kişi sever: karnında can taşıyan bir kadın ve yaralı bir özgürlük savaşçısı.. Çünkü ikisi de kanıyla bir şeyleri besliyordur Biri yeni bir hayatı diğeri Özgürlüğü..
Her mükemmel varlığın ardında da mutlaka bir trajedi vardı. Sanki en sıradan çiçeğin açması için bile dünyanın çeşitli doğum sancıları çekmesi gerekiyordu.
Devleti buluyor, çarklarında eziliyordu;dini buluyor,onun tanrılarına kurban ediliyordu.Parayı buluyordu, ilk satılan kendisi oluyordu.Ve insan, insan olduğuna pişman oluyordu.
Her gün, her saat hayata dört elle sarılmak, gelecekten yoksun olduğunu bile bile günübirlik yaşamayı sürdürmek, tıpkı hava olduğu sürece nefes almayı bırakmamak gibi karşı konulmaz bir içgüdüydü.
Hiçbir hayvan asla bir evde yaşamamalı, yatakta yatmamalı, giysi giymemeli, içki ve sigara içmemeli, paraya el sürmemeli,ticaretle uğraşmamalı. İnsan'ın bütün alışkanlıkları kötüdür. Ve en önemlisi, hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli...
“Artık şuna inanıyordu: Bütün sevgilerini zaten sahip oldukları çocuklara verip tüketen ana-babaların yeni çocuk yapmalarına izin verilmemeliydi. Haksızlıktı bu.”
'Ortalık cehennem gibiydi. Sinekler içleri kırmızıyla yıkanmış bardaklara yapışıyor, sonra içine düşüp ölüyorlardı, ama bazı sineklerin ölmesi diğerlerini hiç mi hiç etkilemiyordu. Onlar neşeli uçuşlarına devam ederken sonlarının diğer sineklere benzeyeceğini düşünmüyorlardı bile. Sinekler tıpkı saraydaki soylular gibiydi.'